8 Şubat 2020 tarihinde İrlanda’da gerçekleştirilen genel seçimlerden Sinn Féin birinci parti olarak çıktı. Bu satırların yazıldığı saatlerde seçim sonuçları resmi olarak netleşmiş olmasa da, Sinn Féin’in oyların % 24.5’ini almış olması Parti adına tarihi bir başarı olarak nitelendiriliyor; zira Parti İrlanda’nın iki güçlü partisi olan Fianna Fail ve Fine Gael’i geride bıraktı; bu geride bırakış İrlanda’da geleneksel güçlü iki-partili sistemin de yıkılmış olduğuna işaret ediyor. Sinn Féin lideri Mary Lou McDonald İrlanda genel seçimlerini “sandıkta bir devrim” olarak nitelendirdi. Mary Lou McDonald’ın bu açıklaması, ilk üç partinin oy oranlarının birbirlerine çok yakın olması ve hiç birinin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde etmemiş olması gerçeği ışığında oldukça abartılı bir yorum gibi görünüyor. Ancak bu abartılı yorum, İrlanda’nın yakın seçim tarihi açısından yapılacak değerlendirme ışığında haklı görülebilir; zira 1980’li yıllarda gerçekleştirilen genel seçimlerde Sinn Féin’in oyları % 2’yi aşamadı; 1990’lı yıllarda seçim sonuçları açısından başarısızlığını sürdüren, 1997 yılındaki seçimlerde oyların sadece % 2.5’ini alan Sinn Féin 2000’li yıllarda oylarını artırdı; ancak bu artış Partiyi siyaset sahnesinde Fianna Fail ve Fine Gael’e yaklaştırmaktan çok uzaktı. Partinin siyaset sahnesinde başarısızlığı IRA ile olan ilişkisine bağlanmakta idi. Sinn Féin’in çıkış yaptığı seçimler oyların 13.8’ini aldığı 2016 seçimleri oldu. Bu durumda 2020 genel seçimleri Sinn Féin açısından hem 2016 genel seçimlerindeki başarının taçlandırılması hem de İrlanda siyasetinde ağırlığını tamamen hissettirecek bir fırsat niteliğinde; İrlanda’dan gelen haberler Sinn Féin’in kurulacak bir koalisyon hükümet içinde yer almak hususunda kararlı ve ısrarcı olacağına işaret ediyor. Ancak Fianna Fail ve Fine Gael’in Sinn Féin ile hükümet ortağı olmak istemediklerine dikkat çeken haberler seçim sonuçlarının İrlanda’da hükümet krizi yaratma ihtimalinin olduğunu düşündürüyor.
Sinn Fein’in seçim başarısı seçmenin mevcut hükümetten, hükümet politikalarından memnun kalmadığının ve ekonomik sorunlar nedeniyle alternatif aramasının bir sonucu olarak yorumlanabilir. Partinin seçim başarısında bu faktörlerin mutlaka rolü vardır; zaten Parti de seçim kampanyasını kemer sıkma politikalarını eleştirmek gibi ekonomik meseleler merkezinde yürütmüştür. Ancak Sinn Féin’i başarıya götüren başlıca faktörler arasında Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çekilmesi, kısaca Brexit olduğu gözden kaçmamalıdır.
Sinn Fein’in siyasi kimliğinin iki ayağı vardır; cumhuriyetçi ve milliyetçidir. Sinn Féin’in milliyetçiliği “Birleşik İrlanda” hedefinde somutlaşmakta; Sinn Féin İrlanda birliği konusunda ada çapında bir referandum yapılması için kampanya yürütmektedir. Parti bu referandumun 2025 yılına kadar gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Sinn Fein’in “Birleşik İrlanda” hedefi Birleşik Krallık’ın Brexit kararı ile daha az imkânsız hale gelmiştir. Neden?
Birincisi Kuzey İrlanda sorunu 1998 Good Friday Anlaşması ile çözüme kavuşturulmuş hem Birleşik Krallık’ın hem de İrlanda Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeleri olmaları münasebetiyle, Birleşik Krallık’ın bir parçası olan Kuzey İrlanda’nın Avrupa Birliği’nin Tek Pazar yapılanması üzerinden İrlanda Cumhuriyeti ile arasında malların, kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımının mevcut olmasına bağlı olarak Kuzey İrlanda sorununun hortlamasının önü kesilmişti. Ancak Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nden çekildi; Londra çekilme sonrası Avrupa Birliği ile düzenlenecek ilişki modelinde Tek Pazar’ı öngörmüyor; dolayısıyla Birleşik Krallık’ın Tek Pazar içinde yer almaması, İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda arasında kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı önüne set çekecektir; kısaca ada Brexit nedeniyle ikiye bölünmektedir. Bölünme ise ironik bir şekilde birleşmeyi gündeme taşıyarak “Birleşik İrlanda”yı hedefleyen Sinn Féin’e güç katmaktadır.
İkincisi; 23 Haziran 2016 tarihinde Birleşik Krallık’ta geçekleştirilen Avrupa Birliği referandumunda seçmenin % 52’si tercihini Avrupa Birliği’nden çekilmek yönünde kullanmıştır ama bu sonuç Kuzey İrlandalı seçmenin çoğunluğunun da Avrupa Birliği’nden çekilmek istediği anlamını taşımamaktadır. Avrupa Birliği referandumunda Kuzey İrlanda seçmeninin % 56’sı Avrupa Birliği üyeliğinin sürdürülmesi yönünde karar vermiştir. Dolayısıyla Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çekilmesi ile Kuzey İrlanda kendi iradesine rağmen Avrupa Birliği dışında kalmıştır. Bu durum hem Kuzey İrlanda da hem İrlanda Cumhuriyeti’nde tepki çekmekte; Dublin ve Belfast Londra’yı kendilerine karşı umursamaz olmakla eleştirmektedir. Londra’ya tepki artmaktadır, artan tepki Sinn Féin’e oy olarak yansımıştır.
Üçüncüsü; Brexit kararı İngiliz milliyetçiliğinin ürünüdür; Brexit kararında ne Kuzey İrlanda milliyetçiliğinin ne de İskoç milliyetçiliğinin rolü vardır; bilakis her iki ulus, Avrupa Birliği içinde kalmak istemelerine rağmen İngiliz milliyetçiliğinin ürünü olan bu karar ile Birlik dışında kalmışlardır. Dolayısıyla İngiliz milliyetçiliği Kuzey İrlanda ve İskoç milliyetçiliğini körüklemektedir; bu koşullarda milliyetçi partilerin güçlenmesi şaşılacak gelişmeler değildir.
Sonuç
Sinn Féin’in seçim başarısı İrlanda ulusal siyasetinde geri planda kalmış bir partinin yükselerek, ülkenin geleneksel iki- partili siyasi sistemini yıkan bir gelişme olmaktan çok öte o coğrafyada tarihsel bir dönüşüme neden olabilecek bir gelişmedir. Zira Sinn Féin’in hükümette yer alması, partinin “Birleşik İrlanda” hedefini siyasetin önceliği haline getirmesi, Birleşik İrlanda için bir referandumun gerçekleştirilmesi için bastırabilmesi demektir. Bu durum diğer iki siyasi partinin “Birleşik İrlanda” hedefine pek de mesafeli olmaması gerçeği ışığında daha da mümkün hale gelmektedir. Önümüzdeki günler İrlanda Cumhuriyeti, Kuzey İrlanda ve Kuzey İrlanda’nın bir parçası olduğu Birleşik Krallık üçgeninde fırtınalara gebe gibidir.