Makalenin yazarı John Lichfield’ın görüşleri, hiçbir şekilde EUROPolitika Dergisi’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Bu analizin çevrilmesinin amacı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ülkesindeki sekülerlik-İslamiyet gerginliğindeki tutumunun bir özetinin yansıtılması ve gerek Cumhurbaşkanı Macron’un, gerekse kabinesinin attığı adımlara ve söylediği sözlere objektif bir eleştiri yöneltmek ve yanlış anlaşılmaları okuyucuya gösterebilmektir.
ANALİZ (ÇEVİRİ)
Fransız bir öğretmen, 16 Ekim’de okulunun dışındaki sokakta 18 yaşında bir radikal İslamcı saldırgan tarafından kafası kesilerek öldürüldü. 10 gün sonra, Fransa kendisini yurt içi ve yurt dışından “aşırı tepki” vermekle – ve hatta ırkçılıkla – suçlanırken buldu.
Suçlama Müslüman ülkelerden geldi, Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hafta sonu yaptığı açıklamalarla eleştirilerin başını çekti, ancak ABD’deki liberaller de eleştirilere dâhil oldu.
The New York Times gazetesi, konuyu “Müslüman bireylere ve gruplara yönelik kapsamlı bir hükümet baskısı” ifadeleriyle aktardı. Beyaz ırk üstünlüğünü savunan gruplar hakkında uzman Amerikan sosyolog Crystal Fleming ise “Fransız yetkililerin şiddetli aşırıcılığa şiddetli aşırıcılıkla yanıt vermesini görmek üzücü” ifadeleri içeren bir tweet attı.
Şiddetli aşırıcılık? Müslümanlar üzerinde “kapsamlı baskı”? Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un hükümeti tam olarak ne yaptı? Irak’ı mı işgal etti? Sivil özgürlükleri kısıtlayan bir “Anavatan Güvenlik Yasası” (Homeland Security Act) mı çıkardı? Müslüman mahkumlar için “off-shore” bir hapishane mi kurdu?
Hayır. Hükümet bir cami kapattı. Birkaç düzine kişi tutukladı. Aşırı yatkınlıkları olan 51 Müslüman derneği soruşturmak ve belki kapatmak için adımlar attı. Çoğu hapiste olan 231 kişinin sınır dışı edilmesi için planlarını açıkladı.
Fransa’nın verdiği tepkiye yönelik ölçülü bir eleştiri mümkün. Fransa İnsan Hakları Ligi avukatı Arié Alimi, “Müslümanlar hakkında yeni adımlar atılması için gece gündüz çağrılar duyuyoruz. Macron’dan ihtiyaç duyduğumuz şey daha akıllı, daha dengeli bir şey” ifadelerini kullandı.
Alimi haklı. Macron, ülkesinin 5 milyon Müslüman vatandaşıyla ilişkilerinde iki hafta önce Samuel Paty’nin cinayetinden önce benimsediği akla uygun ve düşünülmüş yaklaşıma geri dönmek zorunda.
Fakat ilk önce yakın Fransız tarihini değerlendirin. Fransa’da Muhammed Merah’ın Mart 2012’de Toulouse’da üç çocuğu bir Yahudi okulunun önünde katletmesi ve diğer 5 kişiyi daha öldürmesinin üzerinden geçen 8 yılda 36 ciddi veya çok ciddi İslami terör saldırısı gerçekleşti.
Kısa bir süre sonra Paris’te Bataclan konser alanı ve civarındaki barlarda gerçekleşen ve 130 kişinin ölümüyle sonuçlanan eşgüdümlü intihar saldırılarının üzerinden 5 yıl geçmiş olacak. Hemen ertesi yıl, Fransız ulusal bayramı kutlanırken Nice şehrinde 19 tonluk bir kamyon kalabalıkların arasına dalmıştı ve 86 kişi ölmüştü.
Dürüst değil ve tehlikeli
Fransa’nın kurbandan ziyade suçlu olduğunu ima etmek dürüst değil ve tehlikeli. Fransa, son 10 yılda İslami terörizmden diğer bütün Avrupa ülkelerinden daha fazla zarar gördü. Saldırıların büyük çoğunluğunun Charlie Hebdo dergisinin Hazreti Muhammed hakkında yayınladığı karikatürle alakası yoktu.
Macron hükümetinin Paty’nin cinayetinden sonra verdiği güvenlik tepkisinde elbette sayıca çok ve oldukça dağınık bir tutum var, ancak gaddarca olduğu söylenemez. Halihazırda hapiste de olsa şüphelileri “bir araya getirmek”, bir şeyler yaptığını göstermeye çalışan hükümetlerin ilk attığı adımlar arasında yer alır. Paris’in kuzeyinde yer alan Pantin’de yer alan ve aşırı görüşleri olan bir imamın başında olduğu caminin kapatılması, caminin ılımlı ziyaretçileri tarafından olumlu bile karşılandı.
Asıl rahatsız edici olan şey, Fransız hükümetinin bazı üyelerinin üstünde düşünülmemiş retoriğindeki ani artış olarak öne çıkıyor. Özellikle İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, aşırı sağın terminolojisi ve düşünce şeklini benimsemeye başladı. Darmanin, Fransa’nın seküler ve üniter cumhuriyetini savunmak için bir “iç savaş” yürüttüğünü söylüyor. Darmanin ayrıca süpermarketlerdeki “etnik yiyecekler” reyonlarının da kapatılması gerektiğini öneriyor. Bir diğer deyişle, “Masum Müslüman Fransızları da suçluların yanında cezalandıralım” diyor.
Elysée Sarayı’ndan sızan bilgilere göre Cumhurbaşkanı Macron, Darmanin ve diğer bakanlarından dillerini yumuşatmalarını istedi. Ancak Le Canard Enchainé gazetesinin yürüttüğü araştırmaya göre Macron da kamuya hitap etmediği zamanlarda oldukça uygunsuz kelimeler kullanabiliyor. Macron’un “Ölmemizi istiyorlar. Bu yüzden ölene kadar savaşacağız” ve “Fransız Cumhuriyeti iyi bir kızdır ancak tecavüz edilmesine de izin vermez” gibi ağır ifadeler içeren cümleler kurduğu da araştırmada yer alıyor.
Şiddet içeren bir aşırıcılığın yenilmesi için çok güçlü eylemler gerekiyor. Bütün ülkeler vatandaşlarını koruma hakkına sahip. Batılı hükümetler ayrıca daha fazla aşırıcılık ve şiddete yol açan reaksiyon-karşı reaksiyon zincirini kırmak zorunda.
Ancak aşırı sağcı lider Marine Le Pen, böylesi ihtiyatlı bir davranışa ihtiyaç olduğunu düşünmüyor. Le Pen’in Paty’nin cinayetine verdiği tepki, “büyük ve kontrolsüz” göçün tekrar ve tekrar suçlanmasından ibaret. Fakat Fransa’nın 5 milyonluk Müslüman nüfusunun büyük bir kısmı Fransa’da doğmuş insanlardan oluşuyor. Bu kitlenin neredeyse yarısı ise inancının gereklerini yerine getirmiyor. Cumhurbaşkanı olmuş bir Le Pen, bu kitleyi de sınır dışı eder miydi?
Radikal bir imam olan Abdelhakim Sefrioui, internetteki uydurma kampanyaları ve Paty’nin yurttaşlık dersine gösterdiği Hazreti Muhammed karikatürünün kullanmasına karşı çağrıları kışkırtmaya yardımcı oldu. Sefrioui’nin Le Pen’in babası Jean-Marie’nin de arkadaşı olan Yahudi düşmanı Fransız komedyen Dieudonné ile bağlantıları var. Belki de onların hepsinin sınır dışı edilmesi gerekiyor.
Karikatür ihtilafı
Fransız Müslümanlarının – gittikçe büyüyen – bir azınlığı, İslam’ın daha radikal, paranoyak ve Batı karşıtı bir halini kabullenmeye başladı. Radikallerin stratejisi, Fransa ve diğer Batılı ülkeleri sadece İslam karşıtı değil, Müslüman karşıtı eylemler ve cümlelere yöneltmeye çalışmak olarak gözüküyor.
İlk olarak 2006’da Charlie Hebdo karikatür dergisinde yayınlayan Hazreti Muhammed karikatürleri bu sürecin bir parçası oldu, karikatürler ılımlı ve radikal Müslümanların yanı sıra Fransa için de bir kızgınlık kaynağı haline geldi.
Macron, Samuel Paty’nin vefatının ardından yaptığı konuşmada Fransa’nın “karikatür yayınlamaya devam edeceğini” söyledi. Haklı. Geçtiğimiz Cuma günü Fransa Müslüman Konseyi’nin yayınladığı bilgece vaazda yer alan ifadelere benzer cümleler kursaydı daha da iyi olurdu. Konseyin yayınladığı vaazda “Cumhuriyet yasaları bu karikatürlerin yayınlanmasına izin veriyor ancak kimseyi bunları beğenmeye zorlamıyor. Onlardan nefret de edebiliriz. Ancak hiçbir şey cinayeti meşru kılmıyor” ifadeleri yer alıyordu.
Üç hafta önce Macron, Paty’nin öldürüldüğü Conflans Saint Honorine’den çok da uzakta olmayan Paris banliyölerinde İslam hakkında oldukça özenli ve dengeli bir konuşma yapmıştı. Paty’e düzenlenen saldırı, kendisinin tolerans ve ifade özgürlüğü hakkındaki dersinin yanı sıra Macron’un konuşmasına da bir yanıt olarak gerçekleşti.
Macron radikal İslamcı “ayrılıkçılık” ile mücadele için dışarıdan fonlu ve eğitimli imamların “ithalatını” yasaklayarak “sekülerlik ve özgürlük” hakkında bir yasa çıkaracağı sözünü vermişti. Sekülerlik, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi Fransız ilkelerini içeren bir anlaşma imzalayan camiler, vergi indirimleri ve devlet fonlarından faydalanabilecekti.
Fakat Fransız lider, ülkesinin Müslüman vatandaşlarının peşi sıra gelen hükümetler tarafından yüzüstü bırakıldığını da kabul etti. Macron, Fransa’nın fakir insanları banliyö gettolarına atarak, kötü konutlar ve kısıtlı iş imkanları sağlayarak kendi “ayrımcılığını” yarattığını itiraf etti. Macron, bu yılın sonbahar ve kış aylarında çok ırklı banliyölerde yaşayan insanların imkanlarını geliştirmek için harekete geçeceğinin sözünü verdi.
Cumhurbaşkanının konuşması, Fransa’daki ılımlı Müslüman liderler tarafından oldukça iyi bir şekilde karşılandı. Macron’un şimdi de böylesi bir denge durumuna dönmesi gerekiyor. 9 Aralık’ta kabul edilmesi beklenen İslam ve özgürlük hakkındaki yasa tasarısı, Macron’un konuşması kadar adil ve tarafsız olmak zorunda – Paty’e gerçekleştirilen saldırıya rağmen anlaşılır olsa da öfkeyle çarpıtılmış bir şekilde değil.
Bundan dolayı, önümüzdeki haftalardaki en önemli mücadele, Fransız hükümetinin içinde gerçekleşecek. Bu mücadele, öfkeyle güdülmüş kısa vadeli politikalarla demokratik “yeniden fethin” uzun vadeli politikalarını; Macron’la çok konuşan, asabi bakanlarını; Macron’la Macron’u karşı karşıya getirecek.
Çeviri: Oğuzhan SABUNCU | EUROPolitika Dergisi Editör Yardımcısı
Photo: The accusations come from Muslim countries, but also from liberal voices in the United States | Abdulmonam Eassa/AFP via Getty Images
Orijinal Makale: On Islam, Macron’s no hard-liner