Yusuf ERTUĞRAL
Avrupa devletleri 1970’li yıllara refah devletleri ile liberal uluslararası ekonomik düzenin başarılı birlikteliğini sağlayan Maurizio Ferrera’nın değişiyle[1] “Yurtta Keynes cihanda Adam Smith” ya da başka bir ifadeyle yurtta refah devleti cihanda kapitalist yayılma uzlaşısıyla girilmiştir. Ancak 1970’lerdeki iki petrol krizi ve Bretton Woods[2] sisteminin çöküşü bu uzlaşıyı sona erdirmiştir. ABD’nin 1960’lılarda Vietnam’daki savaşın ağır faturasını finanse edebilmek için yürüttüğü dengesiz para politikasını ve buna bağlı olarak ABD’deki enflasyonun Avrupa’ya aktarımı 1971-1973 yılları arasında Bretton-Woods sisteminin çöküşüne neden olmuştur. Savaş sonrası refah için önem arz eden kur istikrarını yeniden dengeleye bilmek amacıyla parasal birliğe yönelmiştir. Fakat uluslararası ekonominin dengesizleştiği söz konusu bu dönemde Ortadoğu’da ortaya çıkan “Yom Kippur”[3] savaşı ve savaşı izleyen petrol boykotu ile çıkmaza girmiştir.[4]
Tüm bu gelişmeler sonucunda uluslararası liberalizmin yerleşik kurumsal bağlarından kurtularak küresel sermaye hareketliliğin arttığı ve parasal istikrarın bozulduğu bir döneme girilmiştir. Böylece 1970’lerde Keynesci politikalardan Adam Smith’in politikalarına yani gelişmiş refah devletlerin küreselleşmiş ekonominin bir parçası olarak var olup olmayacağının test edildiği bir döneme girilmiştir.
Küreselleşmenin test edildiği bu dönemde genişleme etkilerinin dezavantajı Batı Avrupa uluslarında yıkıcı sonuçlar yaratmıştır. Zira krizler neticesinde işsizlik, Avrupa ülkelerinde çift haneli seviyelere kadar çıkmıştır. 1960 ve 1970’lerin sosyal ve Keynesci uzlaşıları baskı altına girmiştir.[5] Krizden kurtulmak isteyen Avrupa ulus devletlerden beklenen ilk hamle ulusal ve Topluluk seviyesindeki tüm araçları kullanarak ticaret ve finans akımımı artırılması olmuştur.[6]
Söz konusu yaşanan Krizlere karşı 1970 yıllarından itibaren Avrupa Para Sistemi oluşturma çabaları topluluk seviyesinde kalarak başarısız olmuştur. Zira Thatcher yönetimde Birleşik Krallık “daha az devlet” modelini benimseyerek liberal reformlara yönelmiştir. Fransa’da ise Mitterand yönetiminde “Bir Ülke Sosyalizmi” denenmiş ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Almanya’nın, sanayi mamulleri ihraç eden ihracat temelli tek sanayi ülkesi olması avantaj sağlamış pek fazla krizden etkilenmemiştir. Diğer Avrupa devlerinde ise Danimarka, İsviçre ve İtalya gibi ülkelerin ise mevcut sosyal yapıların direnci nedeniyle refah devletlerini dönüştürememiştir. [7]
Keynesci politikalar uygulayan ülkeler arasında özellikle de Fransa enflasyon artışı ve ekonomik durgunluk gibi sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Ayrıca 1979’da gelen ikinci petrol krizi durgunluğu artırmış ve ardından gelen kur krizleri Avrupa’nın parasal çabalarında yine başarısız olmasına neden olmuştur. Art arda yaşanan küresel krizler ve Avrupa’da izlenen Keynesçi politikalar sonucunda 1981-1983 yılları arasında Avrupa uluslarının ekonomik büyümeleri olumsuz veya çok az gelişmiştir.
Avrupa’nın art arda yaşadığı krizler karşısında Birleşik Krallık ‘de Thatcher’in izlediği liberal politikaların başarı kazanması ve Fransa’da ise Mitterrand sosyalizminin başarısızlığı, 1980’li yıllarda Avrupa uluslarının ekonomi politikalarını belirlemiştir.[8] Bu süreçlerinin ardından Avrupa hükümetleri ulusal paralarını istikrara kavuşturmak adına Kamu harcamalarını kontrol altına alma, piyasalarını açma ve endüstriyel rekabet edebilme çabalarına yönelmişlerdir.
Buraya kadar özetle küreselleşmeye tepki olarak Avrupa bütünleşmesinin kısa tarihçesinde 1980’lerde Avrupa’da yaşanan dönüşümlerin ideolojik veya siyasi nedenlerle değil daha çok dünyanın değişen konjonktürüne uyum sağlamanın gereği olarak şekillendiğini gördük. Burada dikkat çekilmek istenen en önemli nokta ise “aşırı sağ”’ın yükselişinin en önemli nedenlerinin ardında Avrupa’nın izlediği Keynesci ekonomi politikalarının sözü edilen bu dönemlerde iflasının sadece makroekonomik politikalarının değil, aynı zamanda Avrupa ulus devletlerinin siyaset biçimlerinin de iflası ettiğini ve bunun ilerleyen yıllarda domino etkisi yarattığı görülecektir.
*Bu makale çalışması Euro Politika Dergisinin 1. Sayısında (Ocak – Nisan 2016) basılı olarak da yayınlanmıştır.
KAYNAKÇALAR
[1] Maurizio Ferrera, The Baoundaries of Welfare; European Integration and the New Spatial Politics of Social Protection, Oxford: Oxford University Press, 2005, s.111.
[2] II. Dünya Savaşı sonrasında kambiyo kurlarının dünya ticaretini geliştirici bir sisteme göre saptanması için yeni yöntemler arayışına girilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda Temmuz 1944’te ABD’nin New Hampshire eyaletinin küçük bir beldesi olan Bretton Woods’da toplanan Birleşmiş Milletler Para ve Finans konferansında imzalanan “Uluslararası Para Anlaşması” ile uluslararası ödemelerde kullanılacak yeni bir sistem geliştirilmiştir. Doğu bloku ülkeleri dışındaki 44 ülkeden 730 delegenin katıldığı bu anlaşma ile katılan ülke paralan için sabit kur esası benimsenmiş ve anlaşmaya katılan her ülkenin parasının değerinin, dolar esas alınarak saptanması kabul edilmiştir.
[3] 1973 Arap-İsrail Savaşı.Ramazan Savaşı, Dördüncü Arap-İsrail Savaşı olarak da bilinir. Dört Arap devleti ile İsrail arasında 6-26 Ekim 1973’te Yom Kippur’da başlayan savaştır.
[4] İsmail ILGAR, (2008). Yaşlı Adam Avrupa, IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık, s.72.
[5] Liesbet Hoogle, “Globalization and the European Union”, www.unc.edu / -hooghe/ downloads/ queensfinal .pdf, (Erişim Tarihi: 5 Atalık 2015), s.14.
[6] İsmail ILGAR, (2008). Yaşlı Adam Avrupa, IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık, s.73.
[7] John Gillingham, Eurepean Integration, 1950-2003: Superstate or New Market Economy, Cambridge: Cambridge University Press, 2003, s.180-221.
[8] A.g.e., s.221.