Birlik, üyeliği askıya almalı ve her iki tarafa da yalnızca birleşik bir adanın katılmasına izin verileceğini açıkça belirtmeliydi.
By Jack Straw
Jack Straw, 2001’den 2006’ya kadar Birleşik Krallık’ın dışişleri bakanıydı.
Geçtiğimiz günlerde, Moskova yakınlarındaki özel bir yerleşim bölgesinde bulunan iki evin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kızları için resmî olarak bir Rus avukata ait olan Ermira adlı Kıbrıslı bir şirket tarafından satın alındığı ancak gerçekte bu evin Putin’e ait olduğu bildirildi.
Rusya ile Kıbrıs Rum Cumhuriyeti arasındaki yakın ilişki uzun süredir devam ediyor, oldukça yaygın ve pek çok kişi bunun oldukça sağlıksız olduğuna inanıyor. Peki, bu sorunun çözümü nedir?
Cumhuriyetin nüfusu yaklaşık 800 bin, yani Avrupa Birliği’nin toplam nüfusunun yalnızca %0,002’si. Ancak son on yılda küçücük Kıbrıs, Rusya’daki üçüncü büyük doğrudan yabancı yatırımcıydı. Paranın büyük kısmı, vergi ve incelemeden kaçınmak için Kıbrıs’ta açık denizde saklanan ve daha sonra Rusya’ya yeniden yatırılan Rus sermayesiydi.
2012’den 2013’e kadar Kıbrıs’ta yaşanan son derece ciddi bankacılık krizi tüm Euro bölgesini istikrarsızlaştırma noktasına yaklaşmıştı. Kıbrıslı bankaları fazlasıyla borçlandı ve evet, Rusya’dan gelen 2,5 milyar Euroluk acil kredi durumu istikrara kavuşturamadı. AB’nin kendisi müdahale etmek zorunda kaldı.
Ardından daha geçen yıl usanmayan araştırmacı gazeteciler, Kıbrıs Yatırım Programı aracılığıyla yabancı vatandaşlara Kıbrıs (ve dolayısıyla AB) pasaportu sağlamaya yönelik kapsamlı bir komployu ortaya çıkardığında, ülkenin siyasi sınıfları olağanüstü bir skandalla sarsıldı. Program kapsamında, uygun yabancı uyruklu kişiler 2,15 milyon Euro karşılığında Kıbrıs vatandaşlık satın alabilecekti. Suçlananlar arasında Kıbrıs Parlamentosu’nun eski bir başkanı da vardı.
Bu başvuranların sabıka kayıtları vardı ve bu nedenle program kapsamında uygun bulunmuyorlardı. Ancak 2007’den 2020’ye kadar faaliyet gösterdiği dönemde yaklaşık 6800 varlıklı yabancı Kıbrıs’tan AB vatandaşlığı satın aldı ve evet, bunların büyük çoğunluğu Rus’tu.
Kıbrıs adası 1974’ten bu yana güneyde Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve şu anda ezici bir çoğunlukla (yaklaşık 250 bin nüfuslu) Kıbrıslı Türk azınlığın yaşadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile bölünmüş durumda. Kuzey ile güney arasındaki etkin sınırda devriye gezen Birleşmiş Milletler barış gücü burada kalıcı olarak konuşlandırılmış durumda. Kıbrıs Rum Cumhuriyeti uluslararası alanda tanınmaktadır. Kuzeydeki KKTC’yi yalnızca Türkiye tanıyor.
Türkiye’nin kuzeyi güvence altına almak için neden işgal ettiğine dair anlatılar büyük farklılık gösteriyor. Ancak o dönemde Yunanistan’ı neofaşist albaylar yönetiyor ve Kıbrıs’ın anakarayla birliği anlamına gelen bir “enosis” politikası izliyorlardı. 1960 yılında Birleşik Krallık’tan bağımsızlık konusunda kabul edilen iki toplumlu, iki meclisli anayasa bozulmuştu; korkunç toplumsal şiddet vardı ve pek çok Kıbrıslı Türk hayatları için korkuyordu.
Kıbrıs ayrıca 1972’nin sonlarında AB ile bir ortaklık anlaşması imzalamış ve 1990’da resmen üyelik başvurusunda bulunmuştu. BM, yıllardır Kıbrıslı Türk ve Rum toplumları arasında bir barış anlaşması ve yeni bir anayasa yapılmasına aracılık etmeye çalışıyordu ancak başarısızlıkla sonuçlanmıştı. AB üyeliği olasılığı netleştikçe uluslararası destek alan BM müzakerecileri, barış anlaşmasına ilişkin anlaşmayı AB üyeliğine bağlamanın adadaki bölünmeleri çözmek için en iyi umut olduğu çıkarımını yaptılar.
Böylece 2004’ün başlarında, Kıbrıs’ın Mayıs ayında yapılması planlanan resmi katılımına doğru yaklaşılırken BM her iki tarafa da ayrıntılı öneriler sundu. Kıbrıs Türkleri ezici bir çoğunlukla lehte ve Kıbrıslı Rumlar ise daha büyük bir farkla aleyhte oy kullandı.
Bu sürece tanık olan çoğumuz, Kıbrıslı Rum müzakerecilerin ciddi bir ikiyüzlülük yaptığına inanıyorduk. Geriye dönüp baktığımızda, bu aşamada Kıbrıs’ın katılımını askıya alabilirdik ve almalıydık ve AB’ye yalnızca birleşik bir adanın katılmasına izin verileceğini her iki tarafa da açıkça göstermeliydik.
Birliğin (benim de tarafı olduğum) başarısızlığı, AB’nin donmuş bir çatışmaya bizzat başkanlık ettiği anlamına geliyor. Ve bunu yaparak Kıbrıslı Rumlar üzerindeki tüm ciddi nüfuzunu kaybetmiş oldu.
Haklı olarak tam yetkiye sahip olduklarına inanıyorlar – özellikle de Rusya ile ilgili olarak ve kuzeyle yapılacak herhangi bir barış anlaşması, ne kadar Kıbrıslı Rum çıkarlarına uygun olursa olsun, statükodan daha az tatmin edici olacaktır. 2004’ten bu yana BM müzakerelerinin geçmişi benim fikrimi doğruluyor.
Bana göre bu çıkmazdan kurtulmanın tek yolu var. Bu da birleşik bir Kıbrıs için yeni bir anayasa müzakerelerinin bir kez daha başarısızlıkla sonuçlanması halinde, uluslararası toplumun kendisini iki devletli çözüme adaması anlamına geliyor.
Durumları bölmenin mevcut en az kötü seçenek olduğu birçok örnek var. Çekoslovakya 1993’te barışçıl bir şekilde iki devlete bölündü. Balkanlar’da Yugoslavya’nın dağılması barışçıl olmaktan çok uzaktı ancak yeni cumhuriyetlerin çoğunun önünde artık tek bir ulus olduklarında olduğundan daha iyi bir gelecek var.
Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan ile birlikte Kıbrıs’ın üç “garantör ülkesi”nden biridir. Aynı zamanda Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nde (resmi olarak Birleşik Krallık’ın bir parçası olan) iki “Egemen Üs Bölgesi” ile önemli savunma varlıklarına da sahiptir. Elbette Birleşik Krallık’ın Kıbrıs’ta iki devletli çözümü tek başına etkilemesi mümkün değil. Ancak yapabileceği ve yapması gereken şey, Kıbrıs üzerindeki büyüyü bozmak, iki devletli çözümü masaya koymak ve diğer ortakları bu anlaşmazlığı çözmenin en iyi yolunun bu olduğuna ikna etmeye çalışmaktır.
Photo 2: Rusya ile Kıbrıs Rum Cumhuriyeti arasındaki yakın ilişki uzun süredir devam ediyor | iStock
Çeviri: Ömer Miraç APAYDIN | EUROPolitika Dergisi Çeviri Ekibi
Orijinal Makale: We should never have let Cyprus join the EU
Photo 1: (Kapak) Rusya ile Kıbrıs Rum Cumhuriyeti arasındaki yakın ilişki uzun süredir devam ediyor | iStock
Photo 2: Rusya ile Kıbrıs Rum Cumhuriyeti arasındaki yakın ilişki uzun süredir devam ediyor | iStock