EUROPolitika HABER ODASI Araştırması
GAZETECİLİKTE OBJEKTİFLİK KAVRAMI, TANIMI VE TARİHİ
Gazetecilik ilkelerinin temelini oluşturan ve habercinin kişilere, kurumlara, olaylara ve kendi icra ettiği mesleğine bakışını etkileyen etik kodlar; gerçeklik, doğruluk, tarafsızlık, kamuoyunun bilgilendirilmesi, haber kaynağına saygı, özel yaşamın gizliliği, kişi hak ve özgürlüklerin korunması, mesleğin propaganda aracı olarak kullanılmaması, kamunun bilgilendirilmesi ve toplumsal faydanın özel çıkarların üzerinde tutulması, haberin tehdit ya da bireysel kazanç amacıyla kullanılmaması biçiminde sıralanabilmektedir.
Gazetecinin habercilik mesleğini yerine getirirken göz önünde bulundurması gereken etik ilkelerden biri de objektif olunmasıyla ilgilidir. Tarafsızlık ilkesiyle de ilişkilendirilebilen bu olgu, gazetecinin kişisel yorum ve düşüncelerini haberin dışında bırakmasını, haber bilgilerini olayın gerçekliğine bağlı olarak vermesini, okurda ani duygu değişimleri meydana getirebilecek, okuru coşturabilecek ve yönlendirebilecek nitelikte eğilimlere olanak tanımamasını gerektirmektedir.
Eleştirel yaklaşıma göre haberin objektifliğini etkileyen en temel faktör, muhabirin habere konu olan olayı kişisel bakış açısıyla ele alması hakkındadır. “Kişisel niteliklerden, ideolojik farklılıklara kadar birçok unsur, bu sürece etkide bulunur. En çok da medyanın yapısal yanlılığı ve sahiplik durumu bu süreç içinde sorgulanır” (Yüksel, 2010: 107).
Muhabirin olaya ve olayın öznelerine karşı duygusal ve empatik bir yaklaşım sergileyip sergilemediği ile alakalıdır. Kamu yararı ilkesi ile harekete geçen bir gazetecinin objektiflik ilkesini korumaya çalışırken, aynı zamanda haber öznelerinin yerine kendini koyması, haberciliğin etik kodlarını birbiriyle çelişkiye mi düşürür yoksa bu eğilim haber öznelerinin özel yaşamını belli ölçülerde gizli tutmaya dair etik eğilimi ön plana çıkararak tarafsızlık ilkesi mi yerine getirilemez, bu durum tartışılır. Ancak belki de haber öznelerinin kamuya gereğinden fazla açılan özel yaşamlarının daha fazla korunma altın alınmasını sağlayabilir. Fakat bu noktada kamu yararı ilkesinin ne kadarı yerine getirilebilecektir?
Burada sorulması gereken asıl soru ve çözülmesi gereken asıl mesele; kamu yararı ilkesinin gerçekte kimin yararına yönelik işlediği hakkındadır. Türkiye’de ve Dünya’da gazeteciliğin yapısı ve anlayışıyla ilgili yaşanan köklü değişimler, kamu yararının nasıl algılandığı ve tanımlandığı hususunda da değişikliklere ve yanılgılara neden olmuştur. Dolayısıyla kamu yararının yanlış algılanmasının, birçok habercilik etik kodlarının da yanlış yerine getirilmesine yol açmak gibi bir risk meydana getirdiği söylenebilir.
Gazetecilikte “Nesnellik (objektiflik)” gazetecinin kendi duygu ve düşüncelerini haber metnine yansıtmaması, haberi yargılamadan olduğu gibi aktarması ve kamuya bir sorumluluk olarak etik prensiplere uygun şekilde haberi oluşturmasıdır.
Gazetecilikte objektiflik kavramı, oldukça yakın bir geçmişe sahiptir. Örneğin 1920’li yılların başlarında “objektiflik”, bir gazetecilik terimi değildi. 19. Yüzyıl başlarında gazetecilik açık olarak siyasi partilerin ve iş çevrelerinin temsilcisiydi. Mesleki standartta objektiflik terimi, büyük ajansların çekişmesiyle başlamışlardır. 1800’lü yıllarda pahalı ve partizan gazeteler “paralı” gibi yakıştırmalarla anılmaya başlayarak zemin kaybetmeye başlamışlardır (Mc Brain 1994: 25) Bir süre sonra da gazeteler, küçük ticaretçi, orta sınıf şehirli, sanatçı, okur kitlesi karşısında zengin ticaret adamı gazeteciliğini sürdürememiş ve bu geniş kitleyi elde tutmak için yayın içeriğinde değişiklikler yapılmıştır. (Mc Brain 1994: 26)
Gazetecilikte objektifliğin temel taşlarından bir diğeri, 19. yy’a kadar fotoğrafik gerçeklik ve pozitivist bilgi felsefesinin kabul edilmesidir. Her ikisi de başlangıçta insanoğlunun öznelliğinden ve seçiciliğinden arındırılmış bir dünyanın yansıması olarak ele alınmıştı. 19.yy’daki hızlı teknolojik ilerlemeye, rasyonalizm inancıyla felsefi akımlar; realizm, pozitivizm ve deneycilik şahit oldu. Bu felsefi akımlar, bilimin kuramsallığının öncelikliğini ve evrensel objektif bilginin mümkün olabilirliğini etkilemiştir. Tarih gibi sosyal bilimler, objektif dünyada, genel kültür tarafından kabul edilebilir biçimde ve bu bakış açısına göre yeniden uyarlanmaya başladı. (Tuchman 1972:660)
Bu gelişmeler objektif haberciliğin, genel tanımla, gazetecinin kendi eğilimlerini, metnin dışında tutması ve haberi olduğu biçimde yansıtması, yargıya, doğrudan değiştirmeye ve coşkulara yer vermemesi kamu hizmetinin belirleyici kıstas olması anlamında bir kavram gelişmesini henüz işaret etmiyordu. Ancak en azından hakkında objektif olunması gereken bir dünyadan söz edilebilirdi artık.
GÜNÜMÜZ GAZETECİLİĞİNDE OBJEKTİFLİK KAVRAMI
Günümüzde gazetecilikte objektiflik oldukça demode bir kavram haline gelmiştir. Gazeteciliğin başlardaki taraflı yayın politikası döneminden sonra gelen “gerçekliğin yorumsuz olarak temsil edilmesi” yaklaşımı, uygulamalardaki zorluklardan tamamen terkedilmek üzeredir. Haber sayfaları ya da TV haber bültenlerine yorumcu, analist gibi köşeler eklenmesi dönemi ortadan kaldırılmış, yorumlar doğrudan haber sunumunun içine yerleştirilmeye başlanmıştır.
Objektiflik, taraflılığa ve eğilimliliğe bir karşı duruştur. (Everette,1989:83). Objektiflik konusunda basın tarihinde yaşanan aşamalar, artık objektifliğin mümkün olup olmadığı sorusunu da beraberinde getirmiştir. (Özerkan 2012:49)
Objektiflik konusu gazeteciler, haberciler arasında belli ihtilaflar ortaya çıkarmaktadır. Buna bir örnek olarak; 2016’da Berlin’de, gazetecilerin habercilik anlayışının masaya yatırıldığı, ‘re:publica’ adlı bir konferansta; Yanlı gazetecilik olur mu? Sorusuna, konferansta söz alan Rus RT International adlı medya kuruluşundan Oksano Boyko, “Elbette ki yanlıyım . Sadece ben değil, aslında tüm gazetecilerin belirli ilgi alanları vardır, çünkü herkes kendine özgü, belirli bir siyasi kültürde yetişmiştir” diye cevap vermiş. Panele katılanlardan DW Genel Müdürü Peter Limbourg bu anlayışa karşı çıkarak, DW’nin bağımsızlığının ve bakış açısı çeşitliliğinin DW’nin karakteristik özelliklerinden olduğunu vurgulayarak, Boyko’nun görüşlerini reddetmiş, “özgür medyanın sonu” olarak nitelendirmişti. (DW Türkiye)
Basında Objektiflik bir hayal mi?
Objektif habercilik mümkün mü, değil mi? sorusu, 2016 Berlin’deki ‘re:publica’ adlı konferansta dile getirilmiş soruya ilişkin farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu görüşleri inceleyecek olursak: Rus RT International adlı medya kuruluşundan Oksano Boyko; objektif haberciliğin mümkün olmadığını, olsa olsa hayâl olabileceğini söylüyor. Boyko, dengeli, güvenilir haberciliğin demode, köhnemiş bir anlayış olduğunu birkaç kez tekrar ederek mensubu olduğu “RT International”ın bir propaganda kanalı olduğu yönünde panelde dile getirilen suçlamaları boşa çıkartmaya çalıştı. Rus gazeteci, örneğin CNN ve El Cezire’nin Libya’da huzursuzlukları demokrasi hareketi olarak değerlendirdiğini, ama yağmalama olayları gibi çirkin yanları görmezden geldiklerini söyledi. CNN’den Inga Thordar ise olayların bazı yönlerinin kasten devre dışı bırakılmadığına işaret ederek, kurumu CNN’in bir öyküyü mümkün olan birçok önemli yönü ile izleyiciye aktarmayı ilke edindiğini belirtti.(DW Türkiye)
Haberde Seçme -Eleme ve Haber Editörleri İlişkisi
Günümüzde teknolojik gelişmeler, haber oluşumu ve ulaştırmasında büyük kolaylık sağlayarak haber merkezlerine, gazetelere, televizyonlara hatta cep telefonlarına sonsuz bir haber kaynağı aktarımı yapmaya olanak sağlamaktadır. Bu haber bombardımanı karşısında habercilerde gazetecilerde haberi seçme-eleme davranışını ortaya çıkarmıştır. Bu aşamada hangi haberin seçileceği konusu her ne kadar habercinin ilgi alanı ve eğilimi ile doğrudan ilgisi olmadığı söylenilse de taraf tutma ya da seçicilik, haber zincirinin tüm bağlantı noktalarında ortaya çıkabilir. Seçme öznel bir davranıştır. Gazeteci gerçekliğin içinden kendi öznel parçalarını seçer.
Haberde seçme eleme unsuru önce muhabirde başlamaktadır. Gerçeğin ne kadarını algılayacağımız ne kadarını haber yapacağımız, hangi sözcüklere dönüştüreceğimiz, konuyu hangi ana fikir etrafında temellendireceğimiz kısmı sadece başlangıçtır, bunun hemen ardından haber odaları, toplantıları gelmektedir.(Özerkan 2012:51)
Haber editörleri diğer isimleri ile “Eşik bekçileri” bu noktada karşımıza çıkar. Hem haber ajansları editöründen önce hem de sonra yer alırlar ve haberin seçildiği sahadan, sahada habercilerin ilişki kurduğu haber kaynaklarından haber servisine oradan bu servisi kullanan haber örgütlerine ve sonunda haberin kamu ile paylaşılmasına kadar olan tüm bu süreçte yerleşmişlerdir.(Erdoğan, Alemdar 1990:75)
Şayet gazetecilik seçme sanatı olarak tanımlanırsa o zaman gazeteciye bu alanda rehberlik eden nedir? Neye/kime göre seçimini yapar? Soruları akla gelir.
Lippman, haber üzerinde hüküm verme sürecinde gazetecinin tam anlamıyla objektif kalamayacağını belirtirken, yorumcu haberciliğini şu sözlerle anlatmaktadır; “Özellikle, haberi oluşturan olguların gözlenebilmesi zorsa, objektif olarak haber vermek olanaksızdır. Bunların gün ışığına çıkarılması için yorumlama gereklidir.”
Haber Seçme Eleme ile Okur/İzleyici ilişkisi
Bencher’e göre, geleneksel olarak haberin yazım ve basımında özne, yakın zamana dek profesyonellerden oluşurken, 1990’larda yeni karar verici olarak sahneye halk girdi. İnsanların düşündüğünü habere dönüştürmek için özel focus grup toplantıları düzenlenmekte, bu tür niteliksel araştırmalar için insanlar gruplar halinde çağırılmakta ve fikirleri dikkate alınmaktadır. (Bencher 1987:43-44)
Gazete yönetiminin seçme eleme aşamasında ilgilendiren ve günümüzde hızla daha temel bir hedef haline gelmekte olan yüksek okur/izleyici oranına ulaşma arzusu, bu aşamaya farklı bir boyut getirmektedir. Reklam gelirine ve reyting endişesine dayanan yayıncılık anlayışı başlı başına ayrı bir seçme kriteri getirmektedir.
Gazetecilik alanı bu şekliyle, her şeyden önce “haberler”. tercihen de “sansasyonel” ya da daha iyisi “sansasyonal taşıyıcı” haberler sunan gazeteler ile çözümlemeler ve “yorumlar” öneren ve “nesnelliğin” değerlerini yüksek sesle olumlayarak birinci türdekilerin farklılığını göstermeye önem veren gazeteler arasındaki karşıtlık çerçevesinde oluşmuştur. 2 mantık ile 2 meşrulaştırma ilkesi arasındaki bir karşıtlığın alanıdır.
Günümüzün gazeteciliği her geçen gün daha fazla seçme eleme ve yorumlama gazeteciliği haline gelmektedir. Chomsky’nin dediği gibi “medyada yönetici konumunda bulunanlar ya da bu kesim içinde yorumcu statüsüne yükselenler, artık ayrıcalıklı elit kesime aittirler.”(Chomosky 1993:20) Makalenin devamını okumak için…
Filiz DASTAN | EUROPolitika Dergisi Editörü (Kültür & Sanat)