Feminist dış politika, devletin ve toplumun homojen bir yapı olduğu genellemesinin dışına çıkan, devlet güvenliğine sabitlenmiş bir “milli güvenliğin” ötesine geçerek yeni ve daha kapsamlı bir bakış açısını yansıtmaktadır. Herhangi birgruplama ve etiketlemeden sakınarak marjinal toplulukların haklarını ve ihtiyaçlarını, bu amaca yönelik adil bir temsilin kaynak kullanımının savunmaktadır. Almanya, İsveç feminist politikasına dayanan bu görüşe, “çeşitliliği” eklemiştir.
Almanya, Fransa, İsviçre ve Danimarka, günümüzde feminist bir resmi dış politika benimseyen dört Avrupa ülkesi konumundadır. Dünya çapında dış politika “aktör” ve “aktrislerinin” yakın incelemesine alınan Ukrayna’nın işgali,feminist dış politikanın savaş ortamında odaklanacağı unsurları ve dış politika ilkelerini nasıl uygulanacağı konusunda bir fırsat ortaya koymuştur.
Bu fırsat aynı zamanda feminist dış politikanın tutarlılığı, kalıcılığı ve operasyonel güçlükler karşısındaki dayanıklılığına ilişkin başka sorular gündeme getirmiştir.
Öncelikle feminist dış politikanın, günümüzde kadınların “ağırlıklı olarak erkekler tarafından temsil edilen” platformlarda daha fazla yer almaya başlamasıyla oluşan dengeleyici bir olumlu ayrımcılık girişimi olabileceği, yanıltıcı ve yüzeysel niteliktedir. 50 yıla yayılan gelişmeleri içeren bir silsilenin sonucudur. Özgürleştirici ve kapsayıcı bir bakış açısından, ayrımcılıkla mücadele eden bir insan hakları yaklaşımı hem politikacıların profili açısından hem dış politikada bir itibar kaynağı olarakgörülebilir. Bununla birlikte, uzun vadeli ve değer odaklı bir görüşün müdahale gerektiren krizlerle nasıl bir ilişki içerisinde olacağı merak uyandırmaktadır.
Bir dış politika eylem planı olarak çeşitli Avrupa ülkeleri tarafından kabul edilmeye başlayan feminist dış politikanın kökeni, kadın hakları ve temsili üzerine 1970li yıllarda düzenlenen 3 uluslararası konferans ve 1981’de CEDAW ın yürürlüğe girmesiyle başlayan köklü bir sürecin ürünüdür ve günümüzde yalnızca kadınların maruz kaldığı ayrımcılık örüntüleriyle ilgilenmemektedir. Yalnızca kadının daha fazla fırsata ve imkana sahip olmasının ötesinde tüm dezavantajlı toplulukları kapsamayı öngören, günümüzde “kesişimsel” olarak nitelendirilen birden fazla ayrımcılık örüntüsüne maruz kalan, ırk, cinsiyet, inanç gibi toplulukları kapsama hedefi olan feminist dış politika, çok kültürlü bir sosyal yapının dinamiklerinde ayrımcılığa yanıt verebilecek niteliğe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bir uluslararası rejim titizliğinde ilerleyerek, insan hakları çekirdeğinde bir kalkınma planına dönüşmüştür. 2000 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan 1325 sayılı Karar ve 2019 da Almanya tarafından önerilen, çatışma alanlarında cinsel şiddetle mücadeleyi konu alan 2467 sayılı karar ile belirli toplulukların risk altında olduğu örnekler belirginleştirilmiş ve feminist dış politikanın kökenleri bir anlamda insan hakları mücadelesiyle buluşmuştur.
Bu açıdan feminist dış politika aktörlerinin Ukrayna’nın işgali örneğindeki gibi savaşın oluşturduğu dinamikler karşısında kapsayıcılığa nasıl yaklaştıklarının bir incelemesini içermektedir. Bu analizin çıkış noktası, diğer ülkelere göre daha yakın bir zamanda feminist dış politika benimseyen Almanya’nın Ukrayna’ya silah sevkiyatı ve Rusya ile bir AB üyesi olarak dezavantajlı konumda enerji ilişkisini nasıl yürütebileceği sorusu olmuştur. Alman Dışişleri Bakanı A. Baerbock, ülkenin feminist dış politikayı benimsemesürecinde ön planda olan bir siyasi figürdür ve “Yalnızca en çok sesi çıkan ya da en güçlü olanların değil tüminsanların ihtiyaçlarını önceliği olarak almaktadır. Bu bağlamda insan haklarından çatışmaların engellenmesine, iktisadi kalkınmadan toplumun siyasi süreçlerde temsil edilmesine kadar her alanda sağlık ve çevre kadar önem arz etmektedir.” şeklinde tanımlamaktadır. Baerbock aynı röportajda başta ulusal güvenlik konuları söz konusu olduğunda feminist dış politikanın ikinci plana atılamayacağını vurgulamıştır.
Avrupa Birliğinin en “kalabalık” ülkesi olan Almanya’nın dış politika yaklaşımı olarak kabul edilen, Baerbock’unliderliğindeki Yeşiller Partisi ve Dışişleri Bakanlığı’nın yakın markajında yürürlükte olan feminist dış politika, siyasi aktörlerin seçim kampanyası ve kariyerlerinin ötesinde, “tüm kesimleriyle toplumun ihtiyaçlarını temsil eden bir dış politikanın” devlet güvenliğine eklemlendiği yeni bir bakış açısını yansıtmaktadır. Devletlerin güvenliğinin günümüzde önemini kaybetmeden, insan güvenliğinin önem kazanmaya başlaması esasen birbirine rakip görünen iki kavram arasında bağlantı sunmaktadır.
Kriz yönetimindeki bazı teamüllerle çatışabilecek değer odaklı bir rehberin, kriz anlarına yanıt verirken yeterli olupolamayacağı, bunun yanında yeni sayılabilecek bir dış politikanın, ilkelerin gelişimi açısından köklü bir geçmişi olmakla beraber operasyonel ve kurumsal ölçekte yeterli mekanizmaya sahip olup olmadığı sorusu gelmektedir. İsveç, Fransa ve Almanya örneğinde henüz feminist bir kapsayıcılığı karşılayabilecek kurumsal ve operasyonel kapasitenin, iç denetim, görüntüleme ve analiz ortaya çıkararak hak, temsil, adil kaynak kullanımına yönelik politikanın elini güçlendirmesi kriz anlarında nasıl mümkün olabilir ve feminist dış politika ile devlet odaklı milli güvenliğin nasıl bir hiyerarşisi vardır?
Almanya’da Koalisyon hükümetinin 2021 yılının sonunda mutabık kaldığı üzere ulusal güvenlik stratejisi yazılması bu tür soru işaretlerini beraberinde getirmekte, dış politika yaklaşımıyla kriz yönetimi, uluslararası ilişkilerde insangüvenliği alanlarında ilk olmamakla birlikte yeni bir örnek teşkil etmektedir. Bu örneğin olumlu ya da olumsuz hangi yönde gelişeceği Ukrayna’nın işgalinin sona ermesiyle kriz yönetimine yönelik ilk soruları bertaraf etmiş olsa da işgalden etkilenen bölgelerdeki topluluklar üzerine feminist dış politikanın tutumuyla ilgili soru işaretlerini ortadan kaldırmamıştır.
Kriz yönetiminin yeni krizlere yol açması ve bazı durumlarda krizin etki alanını genişletebileceği riski karşısında, Almanya ulusal dış politikasının önünde İngilizce adlandırması nedeniyle “3R ve D” olarak kısaltılan “hakları, kaynakları ve temsili ve çeşitliliği gözeten dış politika hamlesi beklenmektedir. Buradaki gizli harflerden biri önceki insani güvenlik girişimle çatışma alanında “demilitarizasyon”, başka bir deyişle askerden arındırma denilebilir. Bir dış politika hamlesi olarakuzun vadede çatışma bölgesini askerden arındırma ve istikrar sağlamaya yönelik çalışan bir feminist dış politika hem Almanya’nın iç politika dinamiklerini hem dış politikaya konu olan bölgeyi, insani yardım, politika ve askeri unsurları bir arada ilgilendiren taraflı bir girişimi temsil etmektedir. Devamını okumak için…
Gün ÜNAL | EUROPolitika Research Hub | Lisansüstü Araştırma Asistanı
- 15.Sayımızı kitapyurducom‘da basılı olarak satın alabilirsiniz.
- Ayrıca dijital olarak shoiper mağazamızdan da satın alabilirsiniz.
Dergimize fongogo platformundan abone olarak bize destek olabilir ve ödüller kazanabilirsiniz