Avrupa’da siyasi şiddete yönelik endişeler gizliden gizliye artıyor…
MASON BOYCOTT-OWEN
Cumartesi günü Donald Trump’a yönelik gerçekleştirilen suikast girişimi Avrupa genelinde her kesimden politikacılar tarafından korku içerisinde takip edildi.
Birçok kişi bu saldırıyı kendi ülkelerinde de artan tehlikenin doğrudan kendilerine yansıyacağı bir gelişme olarak gördü.
Avrupa, Trump’ın ölümle burun buruna geldiğini gerçeğini kavramaya başladıkça liderlerin mesajı netleşti: “Bu saldırı ABD’de gerçekleşebiliyorsa, burada da gerçekleşebilir.”
Fransa’da aşırı sağcı lider Marine Le Pen, suikast girişiminin “demokrasilerimizi baltalayan şiddetin” bir sembolü olduğunu belirtti ve sosyal medyadan uyardı: “Fransa da bu şiddetten muaf değil.”
İtalya başbakanı Giorgia Meloni ise “Dünyanın her neresi olursa olsun, aşılmaması gereken sınırlar vardı” dedi. Meloni “Bu siyasi görüşü fark etmeksizin, herkese yapılmış siyasette onur ve saygıyı geri kazandırma uyarısıdır” diye ekledi.
Birçok Avrupalı politikacı için Trump’a yapılan bu saldırı, sadece olabileceklerin bir uyarısı değil; aynı zamanda şiddetin ve siyasi suikastların artık olağandışı olmadığı bir iklimde, zaten yaşanmış olanların bir hatırlatıcısı niteliğindeydi.
Mayıs ayında, Slovakya Başbakanı Robert Fico, siyasi saiklerle gerçekleştirildiği düşünülen bir saldırıda defalarca vurularak ağır yaralanmıştı.
Geçtiğimiz ay, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Kopenhag’ın merkezinde yürürken bir saldırganın saldırısına uğradı ve bu saldır sonucunda boyun incinmesi (whiplash) yaşadı.
Almanya’da da politikacılara yönelik şiddet içeren saldırılar artış göstermekteydi. Bu saldırılar arasında haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sosyalistlerin önde gelen adaylarından biri olan Matthias Ecke’nin kampanya afişlerini asarken uğradığı saldırı sonrasında hastaneye kaldırılması da bulunuyor…
Birleşik Krallık ise son sekiz yılda görevde olan iki parlamento üyesinin öldürülmesine tanık oldu. İşçi Partili parlamento üyesi Jo Cox 2016 yılıunda AB referandumu kampanyası sırasında bir neo-nazi tarafından öldürülürken, Muhafazakâr Partili parlamento üyesi David Amess 2021 yılında seçmenleriyle buluştuğu sırada bir IŞİD sempatizanı tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Bu ay yapılan ve yer yer gergin geçen İngiltere genel seçimlerinin ardından ve Trump’a hafta sonu yapılan saldırıdan henüz saatler önce konuşan Avam Kamarası Başkanı Lindsay Hoyle, başka bir parlamento üyesinin daha öldürülmesi ihtimalinin geceleri uykusunu kaçırdığı ifade etmişti.
Hoyle ayrıca, saldırının ardından Trump’a dayanışma amacıyla yazdığı mesajda “demokrasiye inanmayan aşırılık yanlılarıyla bir savaş hâlindeyiz” dediğini belirtti.
Birleşik Krallık’ta Anarşi
İngiltere’deki suikastlar gösteriyor ki, sadece aşırı sağcı adaylar değil; her kesimden politikacılar şiddet ve tehditkâr davranışlara maruz kalıyor.
Genel seçimler Birleşik Krallık genelinde bir seçmen ve aday sindirme dalgasını tetiklemiş; özellikle görevde olan ve müstakbel İşçi Partisi parlamento üyeleri bağımsız adayların bazı destekçilerinin davranışlarından şikâyetçi olmuşlardır.
Birleşik Krallık son sekiz yılda görevde olan iki parlamento üyesinin öldürülmesine tanık oldu. İşçi Partili parlamento üyesi Jo Cox 2016 yılıunda AB referandumu kampanyası sırasında bir neo-nazi tarafından öldürülürken, Muhafazakâr Partili parlamento üyesi David Amess 2021 yılında seçmenleriyle buluştuğu sırada bir IŞİD sempatizanı tarafından bıçaklanarak öldürüldü. | Jeff J Mitchell/Getty Images
İşçi Partisi adayları, partinin İsrail – Hamas çatışması konusunda takındığı tutuma bağlı olarak, bazıları kabul edilebilir sınırları aşan bir öfke ve tehdit dalgasının varlığından özel olarak bahsetmişlerdir.
Polis şu anda, Keir Stamer’ın gölge kabinesinde önemli bir isim olan Jonathan Ashworth’u yenerek Leicester South’un yeni parlamento üyesi olan Gazze yanlısı bağımsız aday Shockat Adam’ın seçim zaferini araştırmaya koyulmuş durumda.
Seçim sırasında bölgede dağıtılan meşhur broüşürlerde, Ashwort’un ateşkese dair çekimse olduğunu ve soykırım destekçisi olduğu ileri sürülüyordu. Ashworth’un fotoğrafı, ağlayan çocuklar ve harabe olmuş yıkıntılar üzerine montajlanmıştı. Bu broşürlerin herhangi bir kampanyaya ait olduğu belirlenmese de bu durum olası bir seçim yasası ihlali olarak değerlendirildi. Adam ise bu broşürlerin sorumlusu olduğu yakıştırmalarını reddetti.
Bir başka olayda ise Ashworth, The Sunday Times’a, 10 yaşındaki kızını da yanına alarak seçim kampanyası için dolaştığını ve bir seçmenin kendisine “herkes senden nefret ediyor” dediğini anlattı.
Diğer polis güçleri ise Birleşik Krallık’ın genelinde meydana gelen bu tarz diğer olaylar araştırıyor.
Güvenlik endişesi ile isminin paylaşılmasını istemeyen bir İşçi Partisi adayı, POLITICO’ya verdiği demeçte, kampanyası sırasında maruz kaldıkları taciz ve tehditler nedeniyle çocuklarını seçim bölgesine getirmekten endişe duyduklarını söyledi.
Ayrıca parlamento üyesi adayı, hiçbir yere tek başlarına seyahat etmemeleri hususunda uyarıldıklarını da söyledi. Kampanyasında çalışan bir kişi ise seçim bölgelerinde kapı kapı dolaşırlarken bir bağımsız adayın destekçileri tarafından bir minibüs ile takip edildiklerini belirtti.
“Polisle sürekli iletişim hâlindeydik,”
POLITICO’ya konuşan bir başka aday ise, yeterli güvenliğin sağlanamamasından ötürü halkın katıldığı açık oturumların özellikle sorunlu geçtiğini, bunun bazı adayların oturumlara katılmaktan vazgeçmesine yol açtığını söyledi. Diğerleri ise seçmenlerin oy verme merkezlerinin dışında da taviz edildiklerini söyledi.
Farage Faktörü
İngiltere’de taciz ve şiddet içeren davranışların başlıca hedeflerinden biri, Brexit yanlısı ve UK Reform Partisi’nin lideri olan tecrübeli siyasetçi Nigel Farage’dır. Farage, Trump’ın yakın arkadaşlarından birisi olarak da biliniyor.
Farage, halka açık alanlarda yürüttüğü kampanyalar sırasında defalarca içki şişeleri ve bazı başka nesneler fırlatılarak uğradığı saldırılar nedeniyle uzun süredir tam zamanlı korumaya ihtiyaç duymuştur.
İngiltere’de taciz ve şiddet içeren davranışların başlıca hedeflerinden biri, Brexit yanlısı ve UK Reform Partisi’nin lideri olan tecrübeli siyasetçi Nigel Farage’dır. | Oli Scarff/AFP via Getty Images
Farage, kendisini maruz kaldığı muameler ile Trump’a yönelik gerçekleştirilen saldırı arasında hızlıca benzerlikler kurdu.
Pazar günü, sağ eğilimli televizyon kanalı GB News’e verdiği demeçte “Bunu İngiliz siyasetinde de görüyoruz” dedi. Farage açıklamasının devamında “Geleneksel ana akım medya ve sosyal medya aracılığıyla milyonlarca insanın nefrete sürüklendiğini görüyoruz. Ve söylemeliyim ki, ne yazık ki ülkemizde de bu durumun çok gerisinde değiliz.” dedi.
Farage, henüz geçtiğimiz hafta toplum içinde saldırıya uğradığını da sözlerine ekleyerek “En son geçen çarşamba günü birisi bana içki fırlattı; genellikle bu tarz olaylar yaşandığında bunları duyurmamayı tercih ediyorum” dedi.
Karşı Saldırı
Bu hafta İngiltere’nin güneyindeki Blenheim Sarayı’nda yapılacak olan Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) zirvesi, Trump’a yönelik gerçekleştirilen suikast girişiminin ardından Avrupa liderlerine siyasi şiddete karşı bir duruş sergileme fırsatı sunuyor. 47 Avrupa ülkesinin liderleri 18 Temmuz 2024, Perşembe günü İngiltere’de bir araya geliyor.
İngiltere’nin İşçi Partili yeni başbakanı Keir Starmer’ın ev sahipliği yapacağı zirvedeki üç yuvarlak masa toplantısından birisi de “demokrasinin savunulması ve güvence altına alınması” başlığına ayrıldı.
Starmer hükûmeti, İçişleri Bakanlığı’nın seçim kampanyaları sırasında adayların karşılaştığı tehditlerin doğasını ve aldıkları koruma seviyelerini anlayabilmek adına bu hafta başlatacağı soruşturmanın örnek teşkil etmesini umuyor.
İçişleri Bakanı Yvette Cooper bu hususta yaptığı açıklama “Bu seçim kampanyası sırasında bazı bölgelerde şahit olduğumuz utanç verici olayların tekrar yaşanmaması gerekiyor” dedi.
Bazı Avrupa ülkeleri ise politikacıları artan tehditlerden korumak için şimdiden yeni yasalar yürürlüğe koydu.
Slovakya’da milletvekilleri, Başbakan Fico’ya yönelik suikast girişiminin ardından geçen ay, siyasetçilerin evlerine veya hükûmet binalarına yakın yerlerde toplanılmasını yasaklayan yeni bir yasa çıkardı.
Birleşik Krallık hükûmeti bu yılın başlarında parlamento üyelerinin güvenliğini sağlamak amacıyla £31 milyon ek harcama yapacağını duyurmuştu.
Ancak buna rağmen, özellikle önde gelen pek çok siyasetçi için tehditler hâlâ fazlasıyla belirgin.
Kendisi de aldığı ölüm tehdtileri nedeniyle yıllarrdır tam zamanlı koruma altında olan Hollandalı aşırı sağ Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, sosyal medya platformu X’te yaptığı paylaşımda “ABD’de yaşananlar Hollanda’da yaşanabilir; bu hafife alınmamalıdır.” açıklamasını yapmıştır.
Eva Hartog, işbu haberin hazırlanmasında katkıda bulunmuştur.
Orjinal Makale: Attack on Donald Trump strikes fear into European hearts
Photo: This week’s European Political Community (EPC) summit at Blenheim Palace in southern England provides a chance for European leaders to make a stand against political violence in the wake of the Trump assassination attempt. | Anna Moneymaker/Getty Images