Doğu Akdeniz’de Uyuşmazlık Teşkil Eden Deniz Alanlarında Gerçekleştirilen Hidrokarbon ve Doğalgaz Çalışmalarının Kıbrıs Sorunu’na Yansıması ile Soruna Getirdiği Yeni Dinamikler

İlkay TÜRKEŞ

 

Tarihte konumu dolayısıyla çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, birçok ticaret yoluna geçiş sağlamış ve stratejik konumu itibari ile hegemonik güce sahip olmak isteyen devletlerin dikkatini çekmiş olan Doğu Akdeniz bölgesi, günümüzde Orta Doğu ve enerji yataklarını kontrol altında tutmak için bir anahtardır. Çevresinde birçok kıyıdaş devleti barındıran, enerji havzalarına sahip ve kıyıdaş dahi olmayan küresel güçteki devletler ile enerji şirketlerinin dahi konuşlanmaya çalıştığı Doğu Akdeniz’de paylaşılamayan ve üzerinde mutabık kalınmayan çatışmalı deniz alanları mevcuttur. Bunların en başında Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) olarak iddia ettiği ve Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal eden alanlar gelmektedir. GKRY’nin enerji şirketleri ve bölge devletlerle yaptığı antlaşmalar yarım asırdan fazladır süren Kıbrıs Sorunu’na farklı boyutlar kazandırmış ve yeni dinamikler getirmiştir. Bu durum, birbirini iki taraflı besleyen bir çözümsüzlük haline gelmiş; paylaşılması istenmeyen kaynakların açtığı yeni başlıklar üzerinde, tartışılması gereken birçok problemi yaratmıştır.

Giriş

Doğu Akdeniz Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına göre merkezi konumda bulunan; Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya’nın enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaşımını sağlayan, enerji ulaşım hatlarını kontrol eden ve tüm Akdeniz Coğrafyası ile birlikte dünya ticaretinin yaklaşık üçte birini bünyesinde barındıran çok önemli bir kesişim noktasıdır (Yaycı, 2019, s. 13).

21.yüzyılın başından itibaren deniz yatağının daha derin yerlerinin işletilebilir hale gelmesiyle birlikte Doğu Akdeniz’in önemi hidrokarbon ve doğal gaz gibi enerji rezervleri nezdinde artmış ve ekonomik kaynak kapısı haline gelerek yeni bir fırsat ve rekabet ortamı oluşturmuştur (Yaycı, 2019, s. 11).

Rekabet halinde olan kıyıdaş ve kıyıdaş olmayan ülkelerden en yüksek düzeyde uzlaşmazlık Türkiye-GKRY-Yunanistan-KKTC bünyesinde yaşanmaktadır. Yunan-GKRY sınırlandırma tezlerinin gerek uluslararası hukukta gerek Türk kıta sahanlığı açısından oluşturduğu tezatlık, büyük diplomatik sorunlara yol açmış ve askeri anlamda da gelişmeler kaydedilmesine sebebiyet vermiştir.

Diğer yandan yarım asırdan fazladır çözüme kavuşmayan Kıbrıs Sorunu, bu rekabet ve ortam içerisinde daha da çözülmez duruma gelmiş ve buradan yola çıkarak farklı çözüm modelleri üretilmeye başlanmıştır. Adanın tek hükümranı gibi davranan Güney Kıbrıs yönetiminin tavrı, Doğu Akdeniz sınırlandırma uyuşmazlıklarını etkilediği kadar, adadaki soruna da bir nevi köstek olur pozisyondadır.

Çalışmanın amacı Doğu Akdeniz havzasında gerçekleşen deniz yetki alanları uyuşmazlıklarını Yunanistan-GKRY ve TÜRKİYE-KKTC olmak üzere iki ayrı ana kategoride inceleyerek, Kıbrıs Sorununda açtığı yeni başlıkları ve gündemleri yorumlamaktır. Makalede, çeşitli kitaplardan, makalelerden ve haberlerden yararlanılmıştır. “Yunan-GKRY tezleri nelerdir?”, “Yunan-GKRY tezleri hangi uluslararası deniz hukuku prensiplerine aykırılık oluşturmaktadır?”, “Türk kıta sahanlığı haklılığını nereden almaktadır?”, “Doğu Akdeniz mücadelesinden Kıbrıs Sorunu nasıl etkilenmiştir?” gibi sorulara cevap aranacaktır. Son dönemde tırmanışa geçen münhasır ekonomik bölge ve Doğu Akdeniz birçok akademik çalışmayı beraberinde getirse de Kıbrıs Sorununa değinerek Doğu Akdeniz sonucu, bu sorunda hangi dinamiklerin değiştiğine değinen/odaklanan çalışma neredeyse çok azdır. Bu anlamda çalışma, literatüre farklılık getirmesi anlamında önemlidir.


Photo: Shutterstock

  1. Doğu Akdeniz’in Jeopolitik Önemi

Latince “Mediterraneus” sözcüğünün karşılığı olan Akdeniz, taşıdığı anlama bakıldığında “dünyanın merkezi yeri” veya “ülkelerin ortasındaki yer” manasına çıkmaktadır (Şahin, 2019, s. 203). Akdeniz, NATO’nun “choke-point” olarak adlandırdığı tampon nokta olmasıyla birlikte Sicilya Kanalı, Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı ve Türk Boğazları’nı bünyesinde barındırır (Kedikli ve Çalağan, 2017, s. 122).

Tarihten bu yana medeniyetlerin ve uygarlıkların yoğunlaştığı nokta olan Doğu Akdeniz ise günümüzde Tunus’taki Bon Burnu ile İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucundaki Liliebo Burnu arasında çizilen hattın doğusundaki bölgeyi ifade eder ve bu sınırlar içerisinde adlandırılır (Yaycı, 2020, s. 17). Doğu Akdeniz yüzyıllarca siyasi, askeri ve ekonomik egemenlik mücadelesi ortasında kalmış ve her güç odağı tarafından ana hedef haline gelerek, stratejik bir deniz ve hava üssü olma özelliğini taşımıştır (Şahin, 2019, s. 204). O denli ki, çoğu kez Mare Nostrum (Bizim Deniz) veya çevresinde bulunan zengin Orta Doğu-Mezopotamya topraklarından mütevellit Verimli Hilal hitabında da bulunmuşlardır. Tarihsel süreçte küresel ve bölgesel güçler, hem kendi menfaat ve güvenliklerini uzak mesafelerden koruma hem de diğer devletleri tehdit ve baskı altında tutma gayreti ile Doğu Akdeniz’e yerleşme ve esasen Orta Doğu’yu denetim altında bulundurma gayreti ile birlikte Rusların sıcak denizlere inmesini engelleme açısından, Kuzey Afrika’yı da benzer şekilde denetimde tutma çabasından sürekli askeri mücadele sahası olmuştur (Yaycı, 2020, s. 21).

Kara ve deniz yoluyla yapılan dünya ticaretini ele aldığımızda, konumu itibariyle adeta kıtalararası bir lokomotif görevi gören ve dünyanın en değerli ticaret yollarına geçişi sağlayan bu havza, batısında Cebelitarık Boğazı’nı güneyinde ise Süveyş Kanalı’nı bulundurur ve sağladığı güzergahla gemiler okyanuslara açılır (Kedikli ve Çalağan, 2017, s. 122). Bugün Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkeler arasında İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus yer almaktadır. Kıbrıs adası ise bulundurduğu iki devlet ile birlikte coğrafi olarak merkezin de merkezinde yer almaktadır. Görüldüğü üzere havza, Orta Doğu bölgesini kontrol etmekle birlikte Orta Doğu petrollerinin Akdeniz, Ege ve Atlantik’e aktarılmasını da sağlamaktadır.   21. yüzyılın ilk çeyreğinde enerji konusunda Orta Doğu’da bahsedilen kaynakların erişimine paralel olarak, havzanın enerji jeopolitiği açısından daha fazla önem arz eder hale gelmiştir (Kedikli ve Çalağan, 2017, s. 124).

Doğu Akdeniz’in tarihteki bu önemi son 20 yılda yani 2000’li yıllardan itibaren daha da artmıştır. Özet olarak, dünyanın önemli deniz ulaştırma yollarını bünyesinde barındırması, bölgede keşfedilen hidrokarbon kaynakları ve bu bağlamda Kıbrıs meselesinde açtığı yeni başlıklar, Arap Baharı ve Suriye’de yaşananlar; Doğu Akdeniz’i kilit konuma getirmiştir (Doğru, 2015, s. 506).

 

Photo:Shutterstock

 

1.1. Kıbrıs Adasının Konumu İtibariyle Taşıdığı Önem

Doğu Akdeniz’in jeostratejik önemi açıklanırken, Kıbrıs adasının da ne denli önemli olduğu es geçilmemelidir. Havzada jeopolitik açıdan en önemli ada Kıbrıs’tır. Eski Çağ’dan bu yana Kıbrıs; konumu, madenlerinin zenginliği, doğal güzelliği, gemi yapımı için uygun olan ağaçları vs. ile çevre uygarlıkların dikkatini çekmiştir. Dolayısıyla Kıbrıs’ın etrafındaki uygarlıklar ve sonraki oluşumlar ada ve bölge hakimiyeti için mücadele etmiştir. Akalar, Dorlar, Fenikeliler, Lüzinyanlar, Venedikliler gibi birçok eski uygarlık ve aynı şekilde Osmanlı Devleti’ne de cazip gelen ada birçok medeniyet altında hüküm sürmüştür.

Günümüzde de hegemon güçlerin gözlemi altındadır; zira Kıbrıs, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in denetim altında tutulması açısından elzemdir. Ada, bütün Orta Doğu ülkelerini kontrolünde bulunduran “sabit bir uçak gemisi”ne benzetilmekte ve Orta Doğu’ya girişin anahtarı olarak görülmektedir (Yaycı, 2020, s. 20). Bu yönüyle batmayan bir uçak gemisi olan Kıbrıs adası, Süveyş Kanalı’nı ve Hazar Denizi’ndeki Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla gelen petrolün dünya piyasasına aktarılmasında çıkış yolu olan İskenderun Körfezi’ni kontrolü altında tutar. Kıbrıs bu sebeplerden dolayı hem askeri hem siyasi anlamda son derece kıymetlidir. Bu sebepledir ki günümüzde adada hala daha, küçük bir toprak parçası dahi olsa İngiliz üsleri Dikelya ve Ağrotur’u elde bulundurmaktan vazgeçmeyen devletler vardır. NATO tarafından dahi kullanılan bu üsler son derece önemlidir. Bunun yanında “ayrı bir egemen toprak” olarak anılan bu üsler sayesinde çevrede keşfedilebilecek hidrokarbon kaynaklar üzerinde hak sahibi olabilme olasılığı da bulunmaktadır (Ak, 2014, s. 61). Ayrıca adaya tahsis edilen radar sistemleriyle bu üsler, bölgeyi tamamen kontrol altında tutmaktadır.

Adeta paylaşılamayan bir ada olan Kıbrıs’ta yarım asırdan fazladır süregelen uyuşmazlık da bu jeopolitik önemden kaynaklanmaktadır. Özellikle ada çevresinde enerji alanında başlanan çalışmalarla önemine önem katan ada, konumunun çevresinde önemli ve yüksek gelirli kaynaklara ev sahipliği yapar. Devamını okumak için…

 

İlkay TÜRKEŞ  | Doktora Öğrencisi

 

 

 

 

 

 

Total
0
Shares
Previous Post

‘Küresel Britanya’: Hint Pasifik’te Birleşik Krallık

Next Post

Yeni Gerçeklerin Gölgesinde Transatlantik İlişkilerinde Yeni Dönem

Related Posts