Analiz
17-18 Mart 2025 tarihlerinde Cenevre’de düzenlenen Kıbrıs zirvesi, sorunun çözümsüzlüğünde statükonun devam ettiğini bir kez daha teyit etti. Türkiye, iç politikada ekonomik kriz, yaklaşan seçimler ve muhalefete yönelik baskılarla meşgulken, uluslararası aktörler Kıbrıs meselesine dair pozisyonlarını stratejik çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendiriyor. ABD’nin NATO’dan çekilme ihtimali, Avrupa’nın güvenlik yapılanmalarındaki arayışları ve Türkiye’nin AB ile ilişkileri gibi gelişmeler, Kıbrıs sorununa doğrudan etki eden dinamikler yaratıyor.
Avrupa Birliği: Federasyon Israrı ve Güvenlik Açığı
Avrupa Birliği, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) üyeliğiyle Kıbrıs’ı kendi iç meselesi olarak görmeye devam ediyor ve federatif çözüm modelinden taviz vermiyor. Türkiye’nin “iki devletli çözüm” ısrarı reddedilirken, ABD’nin NATO’dan çekilme ihtimali Avrupa’da güvenlik endişelerini artırmış durumda. Bu bağlamda, Fransa ve Almanya öncülüğünde yeniden gündeme gelen “AB ordusu” fikri, Türkiye’nin stratejik değerini artırıyor.
Ankara’nın AB müzakerelerini yeniden başlatma çağrıları, Brüksel’den temkinli ama olumlu mesajlarla karşılanıyor. Ancak, Türkiye’de yeniden konuşulmaya başlanan “Kürt açılımı” süreci ve aynı anda artan otoriterleşme eleştirileri, AB’yi ikircikli bir pozisyona itiyor. Bu durum, AB’nin bir yandan Türkiye’ye stratejik ihtiyaç duymasını, diğer yandan demokratik standartlar üzerinden eleştirilerini sürdürmesini beraberinde getiriyor.
ABD: NATO’dan Çekilme Tartışmaları ve Bölgesel Denge Arayışı
ABD, Kıbrıs’ta federasyonu desteklemeye devam ediyor. Ancak Mart 2025 itibariyle gündeme gelen NATO’dan çekilme olasılığı, Washington’un Avrupa’daki angajmanını sınırlayabileceğine işaret ediyor. GKRY ile askeri iş birliği sürerken (silah ambargosunun kalkması gibi), ABD’nin önceliği giderek Çin ve Pasifik hattına kayıyor.
Türkiye’deki iç siyasi belirsizlikler ve diplomatik gerilimler, ABD’nin GKRY ve Yunanistan ile enerji temelli “3+1” ittifakını güçlendirmesine alan açıyor. Ancak NATO’dan çıkış gibi radikal bir adım, Türkiye’yi tümden dışlamayı da riskli kılıyor. Bu nedenle Washington, statükodan rahatsız olsa da Temmuz 2025 görüşmeleri öncesinde aktif arabuluculuktan çok bölgesel dengeyi gözetmeyi tercih ediyor.
İngiltere: Sessiz Garantör, Temkinli İzleyici
Kıbrıs’ın garantör ülkelerinden biri olan Birleşik Krallık, Cenevre zirvesinde düşük profilli bir pozisyon benimsedi. Brexit sonrası dış politikasını yeniden yapılandıran Londra, Akrotiri ve Dikelya üslerinin güvenliğiyle ilgilenmekte; çözüm konusunda ise fazla inisiyatif almaktan kaçınmakta. İngiltere’nin Kıbrıs’taki varlığı sürerken, çözüm sürecine dair söylemi büyük oranda Birleşmiş Milletler çizgisinde seyrediyor.
İsrail: Enerji Hatları ve Denge Stratejisi
İsrail, GKRY ile East Med enerji projesi ve savunma iş birliklerini sürdürürken, Türkiye ile 2022 sonrası normalleşme sürecini de dengeleyici bir unsur olarak koruyor. ABD’nin Avrupa’dan çekilme ihtimali, İsrail’in GKRY’ye bağımlılığını artırsa da Türkiye’nin AB ile yakınlaşma sinyalleri ve Kürt açılımı girişimi, Tel Aviv’in Ankara ile enerji ve güvenlik alanında yeni iş birliklerini değerlendirmesine kapı aralayabilir. İsrail için statüko zarar vermiyor, hatta Türkiye’nin iç zayıflığı GKRY ile projeleri hızlandırma fırsatı sunuyor.
Mısır: Enerji Temelli Rekabet ve Avrupa Açılımı
Mısır, GKRY ve Yunanistan ile oluşturduğu enerji ittifakını koruyarak Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den izole etmeye çalışıyor. ABD’nin NATO’dan çekilme olasılığı, Mısır’ı Avrupa ile daha derin bağlar kurmaya teşvik edebilir. Ancak Türkiye’nin AB ile yakınlaşması ve enerji diplomasisinde atacağı adımlar bu dengeyi bozma potansiyeli taşıyor. Mısır, federasyonu savunduğunu dile getirse de esas hedefi Doğu Akdeniz’deki bölgesel ağırlığını artırmak.
Yunanistan ve GKRY: Statükodan Memnun, Kırmızı Çizgili Federasyon
Yunanistan ve GKRY, söylem düzeyinde federatif çözümü desteklese de statükodan fiilen memnun görünüyor. Çünkü bu durum, KKTC’nin tanınmasını engellediği gibi mevcut uluslararası meşruiyetlerini de güçlendiriyor. ABD’nin NATO’dan çekilme ihtimali, Atina’yı AB’nin güvenlik yapılanmalarına yönlendiriyor. Türkiye’nin Kürt açılımı ve AB ile yeniden diyalog kurma çabaları ise Atina ve Lefkoşa’da dikkatle izleniyor. Ancak “iki devletli çözüm” her iki aktör için de mutlak bir kırmızı çizgi olmaya devam ediyor.
Fransa: Doğu Akdeniz’de Liderlik Hırsı ve Türkiye Karşıtlığı
Fransa, GKRY ve Yunanistan’a verdiği açık destekle Doğu Akdeniz’de liderlik pozisyonu arayışında. ABD’nin NATO’dan çekilme senaryosu, Macron’un AB ordusu fikrini yeniden canlandırmasını sağlarken, Türkiye ile ilişkilerde mesafe korunuyor. Türkiye’deki otoriter eğilimler ve basın özgürlüğüne yönelik baskılar, Paris’in Ankara’ya yönelik eleştirilerinin temel dayanaklarını oluşturuyor. Fransa, statükoyu Türkiye’ye baskı aracı olarak kullanıyor; ancak bu yaklaşım gerginlikleri daha da artırabilir.
Almanya: Dengeleyici Güç ve Temkinli Arabuluculuk
Almanya, federatif çözümü destekliyor fakat Türkiye ile ekonomik bağlarını da göz önünde bulundurarak çatışmadan kaçınmayı tercih ediyor. ABD’nin güvenlik sahnesinden kısmen çekilme ihtimali, Berlin’in Avrupa savunmasında daha aktif rol üstlenmesine neden olabilir. Türkiye’nin AB müzakerelerini yeniden gündeme taşıması Almanya’da dikkatle takip ediliyor. Kürt açılımı umut verici bulunsa da hukuk devleti alanındaki gerilemeler Berlin’i temkinli kılıyor. Almanya, Temmuz 2025 görüşmelerinde tarafları diyaloga teşvik edebilir, ancak radikal bir çözüm önerisinden uzak duracaktır.
Birleşmiş Milletler: Tarafsızlık mı, Etkisizlik mi?
BM Genel Sekreteri’nin Temmuz 2025 görüşmelerine dair çağrısı, önceki dönemlerde olduğu gibi taraflar arasında “ortak zemin” arayışına dayandı. Ancak Türkiye’nin iki devletli çözüm ısrarı ve GKRY’nin federasyon dışındaki tüm seçenekleri reddetmesi, BM girişimlerinin etkinliğini azaltıyor. BM Özel Temsilcisi’nin Cenevre’deki raporu, görüş ayrılıklarının temel ilkelerde derinleştiğini gösteriyor. BM, çözüm yönünde bir irade göstermese de statükonun sürdürülebilir olmadığını vurgulamaya devam ediyor.
Kıbrıslı Türkler: Diplomatik Hareketsizlik ve Belirsizlik
KKTC yönetimi, Türkiye’nin dış politika çizgisine paralel biçimde iki devletli çözüm önerisini savunmaya devam ediyor. Ancak uluslararası tanınma yönünde ciddi bir diplomatik atılım yapılmadığı gibi, iç kamuoyunda da görüşmelere dair umut oldukça düşük. Sivil toplumun ve muhalefetin federasyon lehine açıklamaları, hükümet tarafından görmezden geliniyor. Statüko, özellikle genç nüfusta umutsuzluk yaratırken, çözüm beklentisi daha çok dış aktörlerden gelen baskılara bağlı kalmış durumda.
Sonuç: Statüko İdaresi, Çözüm Beklentisinin Önünde
Türkiye’nin iç siyasetteki yoğunluğu, ekonomik krizle mücadelesi ve seçim hazırlıkları, dış politikadaki diplomatik manevra alanını daraltıyor. Temmuz 2025’teki zirve öncesi uluslararası aktörlerin pozisyonları, çözümden çok mevcut statükonun idaresine odaklanıyor. ABD’nin NATO’dan çekilme ihtimali Avrupa’yı Türkiye’ye yönlendiriyor, Türkiye’nin AB ile yeniden diyalog kurma çabaları ve Kürt açılımı umut yaratıyor, ancak otoriterleşme bu umutları gölgeliyor.
GKRY ve Yunanistan mevcut düzeni kendi lehine sabitlerken, Fransa ve Mısır Türkiye’ye karşı denge kuruyor. İsrail ve Almanya ise daha dikkatli bir denge siyaseti izliyor. KKTC’nin uluslararası alandaki görünürlüğü zayıf, BM’nin rolü ise giderek daha sembolik hale geliyor.
Temmuz 2025 görüşmeleri, büyük bir kırılmadan çok, mevcut pozisyonların bir kez daha teyit edilmesiyle sonuçlanacak gibi görünüyor. Gerçek çözüm için ise daha kapsamlı, daha cesur ve karşılıklı güveni esas alan stratejik bir vizyona ihtiyaç var.
Bu yazı, 25 Mart 2025 tarihinde Diyalog Gazetesi’nin günlük basılı yayında yayımlanmıştır.