Çok fazla dikkat çeken Fransız-Alman önerisi mali birliğe doğru bir adım değil.
Sony Kapoor *
OSLO- 500€ milyar kurtarma fonu için olan Fransız-Alman planı “Hamilton gibi [1]”, “büyüleyici”, “ezber bozan” gibi üstün ve biraz daha az üstün tutan “sürpriz bir şekilde istekli” tanımlamalarla hoş karşılandı. Gerçekte, tam bir fiyasko.
Bunun gibi bir öneriyi yargılamak için uygun kriterler 1) Yeterince büyük mü? 2) Zamanına uygun mu? 3) Güçlü yeni bir emsal oluşturuyor mu? 4) Zaman bağlamında nasıl ilerliyor? Ve 5) Uzun dönem etkisi nedir? Maalesef, kurtarma fonu beşinin de yeterli miktarından bile uzakta kalıyor.
Fonun boyutuyla başlayalım. Korona virüs, bazı AB ülkelerinin ekonomilerini 10% ya da 20% oranında sarsabilecek bir global ekonomik krizi tetikledi. Kurtarma fonunun 500 € milyarlık miktarı yalnızca AB’nin GHYH’nin 3.5% ‘u 3 ya da 4 yıl içinde dağıtılacak. Bu da bir ezber bozan değil.
Paranın çoğunluğunu alacak ülkeler de krizden en çok etkilenenler değil. Kuzey ve Doğu Avrupa’dan gelen direnişler, İtalya ve İspanya gibi zarar görmüş güney ülkelerinin yıllık GSYH’nin yaklaşık 1%i olan kotalarının iki katından fazlasını almasını pek olası yapmıyor. GSYH’lerinin 2%’si kadar bir hibe İspanya ve İtalya için yardımcı mı? Evet. Makro ekonomik açıdan önemli mi? Hayır.
Doğrusu, bunun “mali birliğin” yaratılmasına doğru ilk adım olduğuna dair fikir abartıdan başka bir şey değil.
Ödenecek paraların gelecek yıldan önce ulaşmasının olası olmayışıyla fon zamanlılık testinden de başarısız oluyor. Sokağa çıkma yasaklarından dolayı oluşan kalıcı hasarları telafi etmek için hükümetlerin paraya şimdi ihtiyaçları var.
Almanya, diğer AB ülkelerinin ortaya koyduğundan daha fazla bölgesel ekonomik destekle birlikte kararlı bir biçimde hareket edebiliyorken, İtalya ve İspanya ağır borç yüklerinden dolayı hareket etmeye kararsızdı. Yardımı almada ileriki gecikmeler, önlenebilecekken ekonomilerinde daha derin yaralar bırakacak.
Örnek oluşturmaya gelince manzara daha iyi değil. Fonun fazlasıyla küçük olduğunun farkında olan yorumcular bile nasıl “dönülmeyecek bir karar verildiğinin”, “tabuları yıkan” ya da 1790’da Amerikan devrimci savaş kahramanı Alexandar Hamilton’nın çok sayıda ABD eyaletlerinin borçlarını federalleştirdiği gibi çığır açan olarak anlattılar.
Doğrusu, bunun “mali birliğin” yaratılmasına doğru ilk adım olduğuna dair fikir abartıdan başka bir şey değil.
Öncelikle, burada yeni olan çok az. AB komisyonu çoktan ödenmemiş 52€ milyar tahvile sahip ve uyum ve yapısal fonu halihazırda AB ülkeleri arasında transfer gerektiriyor. Avrupa İstikrar Mekanizması ve Avrupa Finansal İstikrar Aracı daha şimdiden sıkıntılı üyeler dolayısıyla AB hükümetlerini borç almak için birbirlerine bağladığını gördüler, fakat kredi şeklinde, hibe değil.
Kurtarma fonu AB’nin eksik bütçesinde kalıcı bir yükselme ya da AB Komisyonuna kendi fonunu yükseltme kabiliyetini vermek gibi hükümler yapmıyor. Mevcut borç dahi Hamilton’ın yaptığı gibi mali birliğe dönüştüremeyecek. Yeni borç için yaratılan AB ülküleri arasında ortaklaşa paylaştırılacak yükümlülük bile, şimdi teklif edilen korona tahvili için terk edilmiş girişim gibi. Kurtarma fonu çıkmaza doğru bir adım, mali birliğe değil.
Zaman bağlamına koyarsak kurtarma fonu daha da kötü gözüküyor. Bu girişim; Alman kurumunun, Mayıs başında Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Adalet Divanı’nın eylemlerine meydan okuyarak AB’nin yasal ve ekonomik düzeninin içine Molotof kokteyli fırlatan kendi Anayasa Mahkemesinin günahlarını telafi etmeye kalkışması olabilir görülebilir.
Buna rağmen, Alman mahkemesinin kararı sonunda vuku buldu, doğrudan etkisi Avrupa Merkez Bankası’nın nicel genişleme programlarının boyutu ve asimetrisine fiilen siyasi baskı koymak oldu, böylece Euro bölgesindeki en etkili kurumun yetkisini sınırlandırma krize uygun boyut ve zamanlı bir cevap oldu. İtalya ve İspanya serbest bir Avrupa Merkez Bankası ve kurtarma fonsuz daha iyi olabilirlerdi.
Fonun kendi uzun dönem sonuçları da negatif olabilir. Doğrunun herhangi hakiki bir görünüşünü; Euro tahvilinin iyiliği için en çok gerekli olan, geride gelecek için hiçbir “Hamilton anı” bırakmadan, muhtemelen zayıf liderler bırakarak öldürdü. Daha da kötüsü, gelecek siyasi anlaşmaların yokluğunda, kurtarma fonu tarafından yaratılmış borçları ödeme gereği halihazırda sınırlı olan AB bütçesini fazlasıyla zorlayacak.
AB siyaseti daha fazla çekişmeli hale geliyor. Acımamızı bir kenara bırakamazsak, küresel bir pandeminin ortasında dar görüşlü siyaset mali birliği doğru asla yol alamayacak.
Çeviri : Deniz BAL | EUROPolitika Dergisi Dijital Editörü
Photo: Alexander Hamilton, ABD Hazinesinin ilk Mezhebi oldu | Chip Somodevilla / Getty Images
Orijinal Makale: This isn’t Europe’s ‘Hamilton’ moment
Referanslar
* Sony Kapoor , uluslararası bir düşünce kuruluşu olan Re-Define’nin genel müdürüdür .
[1] “Hamilton Anı” Alexander Hamilton (1755-1804) ilk Washington kabinesinin hazine bakanı olarak görev yaparken, Amerikan eyaletlerinin savaş borçlarını birleştiren bir ulusal borç kurumu ve merkez bankası oluşturarak “mali federalizm” olarak bilinen merkeziyetçi bir siyaseti uyguladı. AB’nin Hamilton anından bahsedilirken kasıt, AB üyesi ülkelerin borçlarının federal bir borç olarak konsolide edilmesi ve bu borcun AB Merkez Bankası tarafından fonlanması; yani mali federalizm.
[ https://www.evrensel.net/yazi/86426/abnin-hamilton-ani-mi ]