Avrupa Birliği’nin “Orbán Çıkmazı”: Otoriteryanizmle Nasıl Mücadele Edilecek?

OĞUZHAN SABUNCU

ANALİZ

 

Avrupa Birliği, “Avrupa Kömür-Çelik Teşkilatı” olarak kurulduğu 1952 yılından bu yana birçok krizle karşılaştı. Aradan geçen 68 yılda Soğuk Savaş yaşandı, Birleşik Krallık Avrupa Topluluğu üyesi oldu ve sonra ayrıldı, Almanya yeniden birleşti, Sovyetler Birliği yıkıldı, AB Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü ve son olarak Çin’de başlayan koronavirüs pandemisi tüm dünyayı esir aldı. Avrupa Birliği’nin “kurucu babalarından” Jean Monnet, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yeniden yapılanmak zorunda olan Avrupa’nın adeta sonraki yılları öngörerek Avrupa’nın “krizlerle şekilleneceğini” söylemişti ve “[Avrupa], krizlere ürettiği çözümlerin bir toplamından oluşacaktır” ifadelerini kullanmıştı. Monnet’nin bu sözü, 68 yıldır aralıksız olarak krizlerle karşılaşan ve hepsinden bir şekilde çıkmayı başaran Avrupa Birliği için elbette ki büyük bir doğruluk payı taşıyor. Ancak Birlik içinde yaşanan son problem ve yol açabileceği sonuçlar, günümüzün “krizler fırtınasının” içinden çıkmaya çalışan Avrupa Birliği için önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor olabilir.

2021-2027 Çok Yıllı Mali Çerçevesi ve pandemi yardımlarını içeren “Yeni Nesil AB” programı üzerinde Şubat ayından beri çalışan AB üye ülke liderleri, bütçenin ve yardımların tutarında anlaşmış durumda. Ancak liderler, 1,8 trilyon Euro tutarındaki bütçenin 750 milyar Euro tutarındaki pandemi yardımlarının üye ülkelere nasıl sunulacağı konusunda fikir birliğine ulaşabilmiş değil. Bu paranın büyük çoğunluğunu sunan ülkelerin liderleri ve Avrupa Parlamentosu (AP) başta olmak üzere birçok AB yetkilisi, yardım fonlarının “hukukun üstünlüğü” ilkesine bağlı olarak sunulması gerektiğini savunuyor. Böyle yapılmadığı takdirde üye ülkeler desteklerini çekebileceğini belirtirken AP de yardımların bağlı olduğu bütçe anlaşmasını veto edebileceğini ifade ediyor. Ancak önlemlerin gündeme gelmesine sebep olan iki ülke, Macaristan ve Polonya, AB tarihinin en büyük bütçe anlaşmasında bu tarz bir ilkenin yer alması durumunda anlaşmayı kabul etmeyeceklerini birçok kez oldukça net bir şekilde ifade etmiş bulundu.[i] [ii]

2018’de ortaya atılan fikir gerçeğe dönecek mi?

Macaristan ve Polonya ekseninde yürütülen “fonların AB ilkelerine bağlı sunulması” tartışması, Birliğin sadece birkaç aydır gündemine aldığı bir tartışma değil. İki ülkenin temel AB değerlerine verdiği zarar yüzünden pandemi yardımlarının hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı olarak sunulması fikri, ilk olarak 2018 yılında Avrupa Komisyonu eski Başkanı Jean-Claude Juncker döneminde ve onun Bütçe Komisyoneri Oettinger tarafından ortaya atılmıştı. Fikir, 2 yıl önce yine Macaristan ve Polonya’nın birçok alanda temel AB ilkelerine aykırı hareketlerine bir yanıt ve caydırıcı olması amacıyla gündeme getirilmişti. Konsept, özellikle Şubat 2020’den bu yana bütçe ve yardımlar için “koşulluluk rejimi” talebinde bulunan üye ülkeler tarafından yine AB liderlerinin sonu gelmez tartışmalarının odağına oturdu.

Bütçe krizi, görüşmelerin fazlasıyla uzun sürmesi ve iki tarafın da kendi cephelerine sıkı sıkıya gömülmüş olmasına rağmen kısa süre içinde bir çözüme kavuşabilir. Bütün AB liderlerinin ikna etmeye çalıştığı Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, pandeminin Macar halkına ve ekonomisine olan etkisinden de yola çıkarak 20 Kasım’da Macar medyasına verdiği bir demeçte görüşmelerin “eninde sonunda bir uzlaşıya varacağını” söyledi ve – Polonya hariç – 25 üye ülke liderine önemli bir sinyal vermiş oldu. Varılacak uzlaşıda ise ilkeler-yardımlar bağlantısının 2018’de planlanan haline göre çok daha “sulandırılmış” bir şekilde yer alacağı neredeyse kesinleşmiş durumda.

Asıl kriz bütçesizlik değil

Ancak Orbán’ın Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki’yle birlikte sebep olabileceği en büyük sorun AB’nin “bütçesiz” kalması değil; Fransız ve Hollandalı bazı yetkililer, bahsi geçen iki liderin ikna edilememesi durumunda en kötü ihtimalle en az 9 üye ülkenin bir araya gelmesiyle başlatılabilen “geliştirilmiş iş birliği” süreci veya bütçe üzerine düzenlenen bir hükümetlerarası konferans, oldukça fazla vakit ve kaynak tüketmesine rağmen AB’nin yaşadığı bütçe krizini Macaristan ve Polonya olmaksızın da aşmasını sağlayabilir veya süreç tamamlanmadan iki ülkeyi “hizaya getirebilir”. Veya bu adımlara da gerek kalmadan uzmanların çizeceği bir yol haritasıyla liderler bir sonraki Avrupa Konseyi zirvesinde anlaşmaya varabilir. İki liderin sebep olabileceği en büyük sorun, bütçenin geciktirilmesinden ziyade krizin Macaristan ve Polonya’nın lehine sonuçlanması durumunda diğer AB üye ülkelerinde fazlasıyla mevcut olan “otokrasi heveslilerinin” cesaretlendirilmesi olacaktır.

Avrupa Birliği, bilineceği üzere demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi değerleri temel alarak ve bu değerleri koruma ve yayma hedefleri olan bir yapıdır. Ancak bu değerlerin kurucu anlaşmalardaki yeri, üye ülkelerin büyük kısmının bu değerlere verdiği önem ve bu değerlerin yokluğunun yol açtığı korkunç dönemler çok iyi bilinmesine rağmen üye ülkelerin büyük kısmında bu değerlere aynı derecede önem vermeyen siyasiler ve partiler bulunuyor. Hollandalı Geert Wilders, Fransız Marine Le Pen, İtalyan Matteo Salvini, Almanya için Alternatif (AfD) partisi ve Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) gibi isimler ve oluşumlar, bu siyasetçiler ve siyasi oluşumların en bilinenleri. İsimler ve partiler elbette ki gelip geçicidir; Birliğe yönelik asıl tehdidi oluşturabilecek durum, bu siyasiler ve partilerin temsil ettiği fikirlerin, kendi halkları nezdindeki yeri ve gün geçtikçe mevcut hükümetler yerine “tercih edilebilir birer alternatif” haline gelmeleridir.

Avrupa şüphecilik ve popülist sağ/radikal sağ siyaset kavramlarıyla kabaca tanımlanabilecek bu siyasilerin ve partilerin büyük çoğunluğu, ülkelerinde ya henüz iktidar olamadı ya da mutlak iktidar konumunda bulunmuyor. Salvini veya FPÖ gibi isimler ve partiler, ülkelerinde koalisyonlarla iktidara gelmeyi başardı ancak çeşitli sebeplerden dolayı koalisyonun ve iktidarın dışına itildi. Ancak muhalefetteyken doğrudan AB karşıtı olmamakla birlikte “mevcut düzeni değiştirmek” ve AB’yi kendi görüşlerine göre yeniden yorumlamak isteyen bu gibi isimler, Macaristan ve Polonya gibi ülkelerin bütün yaptıklarına rağmen AB kurumları ve/veya üye ülkeler tarafından cezalandırılmaması sebebiyle cesaret buluyor.

Avrupa popülistlerine ışık tutmak: Macaristan ve Polonya

2010’dan beri Macar Başbakanı olan Orbán ve 2015’ten beri Polonya’da iktidarda bulunan Hukuk ve Adalet Partisi (PiS), ülkelerini yönettikleri süre boyunca medya ve yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi gibi birçok temel AB değerini ihlal edecek davranışta bulundu. Orbán’ın baskısı ve ülke yasalarının hızla değiştirilmesi sebebiyle Macaristan’da bağımsız medya kuruluşları birer birer kapandı ve neredeyse tamamıyla yok oldu.[iii] AB’nin ülkeye sunduğu fonlar, Orbán’ın damadının ve çocukluk arkadaşının şirketlerinin aldığı ihalelerin %90’ından fazlasını oluşturmaya başladı.[iv] Başbakan Orbán’ın otoriter eğilimleri yüzünden Macaristan, Freedom House isimli sivil toplum kuruluşunun raporuna göre AB’nin ilk “kısmen özgür” ülkesi haline geldi.[v]

Polonya’da ise PiS iktidarı, yargıçların emeklilik yaşını aşağı çekerek[vi], Anayasa Mahkemesi’ne atamaları engelleyerek[vii], aynı mahkemenin işleyişini değiştirerek[viii] ve hükümetin “doğru bulmadığı” kararlar veren hakimleri görevden almaya yönelik çıkardığı yasayla[ix] yargı bağımsızlığını adeta askıya aldı. Polonya’da iktidar partisi ayrıca basın özgürlüğünü kısıtlayacak sansür yasaları çıkarttı ve özel medya gruplarına büyük baskı uygulamaya başladı.[x] Ülkede yargı bağımsızlığı ve medya özgürlüğüne yapılan müdahaleler öyle bir boyuta geldi ki, Avrupa Komisyonu Aralık 2017’de Polonya’ya yönelik “nükleer seçenek” olarak da bilinen Avrupa Birliği Anlaşması’nın 7. Maddesini yürürlüğe soktu. Bu durum, bir üye ülkenin oy kullanma haklarının elinden alınması kadar sert yaptırımlara yol açabilen 7. Maddenin ilk kullanımı olarak da tarihe geçti, ancak yaşanan bütün olaylara rağmen süreç herhangi bir sonuca bağlanmadı. Süreç devam ettirilse bile kendisi hakkında yürütülen soruşturma aleyhine oy kullanamayacak olan Polonya’nın imdadına “müttefiki” koştu: Macaristan, Polonya hariç Avrupa Konseyi’nden oy birliğiyle geçmek zorunda olan 7. Madde tartışmalarını Konsey gündemine gelmesi durumunda veto edeceğini açıkladı.

Macaristan ve Polonya’ya akademik bir bakış

İki ülkenin de şu ana kadar attığı adımlar ortak bir örüntü içerisinde ilerliyor. Rutgers Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Hukuk Bölümü Öğretim Üyesi ve Jean Monnet Kürsüsü Başkanı Profesör R. Daniel Kelemen, “The European Union’s Authoritarian Equilibrium” (2020) isimli makalesinde bu örüntüden “rekabetçi otoriteryanizm” (competitive authoritarianism) veya “yumuşak otoriteryanizm” diye bahsederken iki ülkenin de resmi demokratik kurumların varlığına görünürde izin verdiğini söylüyor, ancak bu ülkelerin demokrasinin en düşük standartlarını bile yerine getirmediğinin altını çiziyor.[xi] Kelemen, makalede bu davranışlar içinde bulunan liderlerin AB’yi bir “otokrasi tuzağına” düşürdüğünü söylerken üç durumun buna imkan sağladığını söylüyor.

Bu durumlardan ilki, Avrupa Halk Partisi (EPP) başta olmak üzere Avrupa Parlamentosu partilerinin Orbán gibi “evcil otokrat” olarak adlandırılabilecek liderlerin kendi içlerinde bulunmalarına izin vermeleri, onları AB kurumlarına karşı savunmaları ve ülkelerin iç siyasetlerine karışmamaları olarak tanımlanıyor. Kelemen, AP partilerinin Avrupalıların gözünde büyük bir önem taşımamasının da Avrupalı seçmenlerin AP partilerine kayda değer herhangi bir “yaptırım” uygulanmasının önüne geçtiğini, ayrıca Avrupa Konseyi’nin de büyük parti gruplarında bulunan bu liderlerle karşı karşıya gelmekten çekindiğini vurguluyor.

İkinci durum, AB’nin otoriterleşmeye başlayan devletlere ve hükümetlere her şeye rağmen fon vermeye devam etmesi olarak geçiyor. Bu durum da Orbán gibi liderlere “hâlâ güvende oldukları” mesajını verirken yavaş ama emin adımlarla ülkelerini otoriterleştirme olanağı sağlıyor. Bu durumun ispatı olarak da şu istatistik öne çıkıyor: Macaristan, 2014-2020 AB yapısal ve yatırım fonlarında kişi başına en fazla fon elde eden ülke olurken Polonya programda toplam fonlarda en fazla kazanan ülke olarak dikkat çekiyor.[xii] Buradan da anlaşılıyor ki Avrupa Birliği, temel değerlerini zedeleyen ülkelere aktarılan parayı kesmeyi bile başaramıyor, bu durum da son olarak “koşulluluk rejimi” adıyla hukukun üstünlüğü ilkesi-pandemi yardımları gibi tartışmaların sık sık gündeme gelmesine sebep oluyor. Kelemen, üçüncü ve son olarak AB içinde kişilerin serbest dolaşımı yüzünden ülkede etkili bir muhalefet oluşturulamadığını da belirtiyor.

Avrupa Birliği’nin yetkileri kısıtlı, siyasi iradesi ise hiç yok

Daniel Kelemen’in de bahsettiği gibi, Macaristan ve Polonya’nın attığı adımlar iki ülkeyi gittikçe otoriterleştiriyor, ancak Avrupa Birliği bu iki ülkeyle ciddi bir mücadeleye girecek ne araçlara ne de siyasi iradeye sahip. Komisyon ve Parlamento, bu gibi konularda AB’yi etkili bir şekilde savunmak için geniş yetkilerle donatılmış değil. Evet, Komisyon’un 2017’de attığı adımlarla “nükleer seçenek” diye adlandırılan 7. Madde devreye girdi, ancak yukarıda da bahsedildiği gibi prosedürde hiçbir ilerleme olmadı. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, 16 Eylül’de gerçekleştirdiği “Avrupa Birliği’nin Durumu” konuşmasında temel AB değerlerine yapılan sistematik saldırılara dair kayda değer hiçbir şey söylemedi. Avrupa Komisyonu’nun “AB tarihinde bir ilk” diye lanse ettiği Hukukun Üstünlüğü Raporu’nu sunarken Adalet Komisyoneri Didier Reynders ve Değerler ve Şeffaflıktan Sorumlu Komisyoner ve Başkan Yardımcısı Vera Jourova, raporun bir “önleme aracı” olduğunu, hâlihazırda kötü durumda olan ülkelere bir şey yapma konusunda eksik kalacağını kabullendi. Aynı sırada fonlamayı hukukun üstünlüğü ilkesine bağlama çabası hakkında ise her gün yeni bir “taviz verilmiş plan” yayınlanıyor. Avrupa Konseyi’ne bakacak olursak, Konsey’in böyle bir konuyu gündeme almaya yönelik hiçbir isteği yok; keza böyle bir istekle yola çıkılsa bile Macaristan ve Polonya’dan biri diğerine yönelik başlatılan herhangi bir sürecin sonuçlanmasına kesinlikle izin vermeyecek.

 

“Kırmızı çizgiyi” kim, nerede çekecek?

Avrupa Birliği, Polonya ve Macaristan’ın hukukun üstünlüğü-fon yardımı arasında kurulmak istenen ilişkiyi engellemesine izin vermemeli. Bunun sebebi sadece son 10 yıldır temel AB ilkelerini küçük küçük çiğneyen Macaristan’a bir “dur” demek veya işlemeyen bir “nükleer seçeneğin” elbette korkutmadığı Polonya’yı ciddi bir sonuçla karşı karşıya bırakmak değil. Avrupa Birliği, ilerleyen yıllarda “merkez” ülkeler sayılan Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerde Orbán veya Morawiecki gibi liderlerin çıkmasını engelleyemeyebilir, ancak böylesi liderlerin bu ülkelerin başına geçmesi durumunda Birliğin bütünlüğüne ve işleyişine zarar vermelerini engelleyebilir. Bunun için de Birlik, tam olarak bugün yaşadığı sorunlarda “kırmızı çizgiyi” çok sert bir şekilde çekmek zorunda, ancak çizgiyi kimin nasıl çekeceğine dair soruların hiçbirine net bir yanıt verilemiyor.

Oğuzhan SABUNCU | ANALİZ | EUROPolitika Dergisi Editör Yardımcısı

 

REFERANSLAR

[i] https://www.politico.eu/article/no-budget-if-rule-of-law-discussed-orban-says/

[ii] https://www.politico.eu/article/polish-premier-points-finger-at-eu-in-budget-fight/

[iii] https://ipi.media/hungary-press-freedom-threatened-as-orban-handed-new-powers/

[iv] https://www.ips-journal.eu/topics/european-union/why-viktor-orban-took-the-eu-hostage-4805

[v] https://www.washingtonpost.com/news/monkey-cage/wp/2019/02/07/hungarys-democracy-just-got-a-failing-grade/?itid=lk_inline_manual_2

[vi] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45628347

[vii] https://www.hfhr.pl/wp-content/uploads/2016/09/HFHR_The-constitutional-crisis-in-Poland-2015-2016.pdf

[viii] https://www.bbc.com/news/world-europe-35766482

[ix] https://edition.cnn.com/2020/01/24/europe/poland-assault-on-judiciary-intl/index.html

[x] https://rsf.org/en/news/poland-about-censor-privately-owned-media-its-hungarian-ally

[xi] https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/13501763.2020.1712455?journalCode=rjpp20

[xii] https://ec.europa.eu/regional_policy/en/information/publications/legislation/2015/european-structural-and-investment-funds-2014-2020-official-texts-and-commentaries

Total
0
Shares
Previous Post

“Bütçe kasırgası” AB’yi bilinmezliğe sürüklüyor

Next Post

Bir Sonraki ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Hakkında Bilinmesi Gereken 9 Şey

Related Posts