Avrupa Birliği’ndeki Aşı Krizi Çözülemiyor

europolitika

 

2020 yılının neredeyse tamamını etkisi altına alan koronavirüsle mücadelede, kitlesel aşılama en etkili çözüm yöntemlerinden biri olarak görülüyor. Pek çok ilaç üretici firmanın birbiriyle rekabete girdiği aşı yapım sürecinin sonunda AstraZeneca, Pfizer-BioNTech, Moderna gibi pek çok şirket Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık gibi ülkeler tarafından fonlanmıştı. Aşılar bulunduktan ve dağıtım süreci başladıktan sonra ise, pandeminin ilk dalgalarında gördüğümüz, medikal malzemeler için söz konusu olan tedarik krizi, bugünlerde Avrupa Birliği’nde aşı için yeniden gündemde. Pandeminin başlangıcından beri 502 bin[1] vatandaşını kaybeden Birlik için kitlesel aşılama hayati önem taşıyor. Ancak Pfizer-BioNTech ya da AstraZeneca gibi firmaların Avrupa menşeyli olmalarına rağmen 27 ülkeye belirlenen süre içinde hedeflenen miktarda aşı tedarik edemeyeceğini açıklaması ve ardından Birlik ülkelerinin sert çıkışı yeni bir krize davetiye çıkardı.

 

ULUS-ÜSTÜ DÜZEYDE YAPILAN AŞI ANLAŞMALARI

Özellikle ilk aylarında pek çok ülkenin ilaç ve medikal malzeme tedariki konusunda ciddi zorluk yaşadığı pandemide, ABD, Birleşik Krallık ve Hindistan gibi pek çok ülke medikal malzelerin ihracatında kısıtlamalar getirmiş ve kendi vatandaşlarının gereksinimlerine öncelik verme yoluna gitmişti. Aynı dönemlerde Avrupa Birliği’nin kendi içinde de söz konusu olan bu kriz, pek çok kimseyi Birlik ülkelerinin ayrı ayrı ve beraberce krizlere cevap verme konusundaki kapasitesini sorgulamaya itmişti. İnsan hareketliliğini durdurmak üzere Birliğin kendi içindeki sınırları kapatmasının haricinde, ülkeler arasında maske ve diğer medikal malzemelerin ithalatı konusunda da benzer sorunlar yaşanmıştı. Fransa’nın 2020’nin Nisan ayında İtalya ve İspanya’ya gitmekte olan 4 milyon maskeye el koymuş olması haberi bu sorunların boyutunu kanıtlar nitelikteydi (Yetim, 2020).

Aslında bu tutum, üye ülkelerin kendi vatandaşlarını öncelikli görmesi yönüyle, Birliğin kurucu değerleriyle örtüşmüyordu. Aşıların piyasaya sürülmesinin ardından bu defa üye ülkeler, hepsi ile olmasa da AstraZeneca gibi bazı üretici firmalar ile anlaşmaları ülke düzeyinde değil, AB düzeyinde yapmaya karar verdiler. Bu durum AB’nin değerlerinden de öte, aslında başka bir zorunluluğun sonucuydu. Örneğin iç sınırların gevşetilmesi ile birlikte yeniden serbest dolaşım söz konusu olduğu anda, yalnızca bir veya bir avuç üye ülkenin vatandaşlarının aşılanmış olması hiçbir şey ifade etmeyecekti; çünkü insan hareketliliği ile virüs yeniden kıtaya yayılma potansiyeline sahip olacaktı. Bu durumda 27 ülkenin tamamında eşgüdümlü olarak yürütülebilecek bir aşı programı gerçekten anlamlıydı. Ayrıca belli ülkelerdeki aşılanma, pandeminin diğer ülkelerde ekonomik hayatı ciddi derecede sekteye uğratması dolayısıyla yine global düzeyde bir ekonomik canlanmayı getiremeyecekti (Bollyky& Bown, 2020). Sonuç olarak aşı konusundaki bu ulus-üstü hareket etme stratejisi, Birlik düzeyinde sağlık alanında bir işbirliğini de beraberinde getirdi. Kuşkusuz, 2009 yılında, uzun bir bekleyişin ardından, Lizbon Antlaşması yürürlüğe girdiğinde, antlaşmada öngörülen sağlık alanındaki muhtemel sınırlar-arası tehditlerin bu şekilde ortaya çıkabileceğini kimse düşünmemişti. Ancak pandemi, antlaşmanın sağlık alanında entegrasyon öngören maddelerini adeta haklı çıkardı ve Birlik, aşı konusunda büyük bir işbirliğine imza attı. Fakat AB düzeyinde kitlesel aşılama politikası, beklenildiği hızda ve büyüklükte ilerleyemiyor.

Aşının küresel ölçekteki bu sağlık kriziyle mücadeledeki en iyi çözüm yollarından biri olduğunu düşünürsek pek çok ülkenin aşı üretim süreçlerine milyar dolar büyüklüğünde yatırım yapmaları oldukça doğal bir durum. Avrupa Birliği 2020 yılı boyunca bu yatırımların hatrı sayılır bir kısmını yine Birlik düzeyinde yapmıştı. Ne kadarlık bir yatırımın söz konusu olduğu net olarak açıklanamasa da, sızan bilgilere göre 336 milyon Euro değerinde bir yatırımdan söz ediliyor (Aktaşoğlu, 2021). Almanya Sağlık Bakanının da “Birkaç yüz milyon Euro avans” verdiklerine dair açıklamaları da bu iddiaları kanıtlar nitelikte (Aktaşoğlu, 2021). Bu yatırımların kamuoyuna yansımasının sebebi, Birliğin geçtiğimiz günlerde AstraZeneca ile yaşadığı aşı tedariki krizi. Birlik düzeyinde yapılan 6 sözleşme ile 2.3 milyar dozluk aşı için şirketlerle anlaşma yapılırken (Hürriyet, 2021), 27 üyenin belirlediği hedefi, 80 yaş üzeri vatandaşların ve sağlık çalışanlarının yüzde 80’ini Mart ayı sonuna kadar, geri kalan yetişkin nüfusun ise yüzde 70’ini yaza kadar aşılamaktı (Gaillard, 2021). Ancak 22 Ocak tarihinde AstraZeneca’dan gelen açıklama AB’de soğuk duş etkisi yarattı. Açıklamaya göre şirket, Belçika’daki bir tedarikçi fabrikada yaşanan sorunlar nedeniyle ancak 31 milyon doz kadar aşıyı AB’ye gönderebileceğini belirtmişti. Bu da 2021’in ilk çeyreği için anlaşılan 80 milyon dozun yarısından bile az aşı demekti (Borges de Castro, 2021). Ardından AB Komiyonundan gelen açıklamalar ise birliğin aşı konusundaki politikasını yeniden sorgulatırken, Brexit sonrası ilk krizin de fitilini ateşlemiş oldu.

AstraZeneca’dan gelen açıklamanın ardından, 25 Ocakta düzenlediği basın toplantısında AB Komisyonu üyesi Stella Kyriakides, bu durumun AB için kabul edilemez olduğunu söylerken; AB’nin aşı için ön yatırımların karşılığını beklediklerini ve AB’nin, firmanın ne kadar üretim yaptığını ve hangi ülkeye kaç doz tedarik edildiğini bilmek istediğini belirtiyordu. Bu “şeffaflık” talebi de, AB’nin şimdiye kadar “koşulsuz” olarak yaptığı yatırımların doğal bir sonucu olarak görülüyordu. Görüşmeler sonucunda şirket her ne kadar sözleşmede “elinden gelenin en iyisini yapacağına dair verdiği sözü” tuttuğunu iddia etse de 9 milyon doz daha tedarik edebileceğini açıkladı. Ancak bahsi geçen miktarlar yine de AB’nin 2021 yılı kitlesel aşılama hedeflerinin oldukça uzağında görünüyordu ve aslında hala öyle. Sanofi’nin 100 milyon doz kadar üretim yapabileceğini söylemesi üyeleri biraz rahatlatsa da, yine de 2021 planlarının ne kadar gecikmeli olarak hayata geçirileceği hala belirsizliğini koruyor (Stevis-Gridneff& Pronczuk).  Şubat ayı itibariyle ABD, vatandaşlarının %13’ünü, Birleşik Krallık %20’sini, Birleşik Arap Emirlikleri %45’ini, İsrail ise neredeyse %70’ini aşılamış durumda. AB ise bu ülkeleri takiben %4’lük bir aşılama yüzdesine sahip[2]. Dolayısıyla AB’nin şu ana kadarki aşı hedeflerini gerçekleştirme konusunda çok ciddi sorunları var. Devamını okumak için

 

Referanslar 

[1] 10 Şubat 2021 tarihli Worldometer verileri baz alınarak hesaplanmıştır.

[2] Our World in Data 9 Şubat 2021 verileri baz alınmıştır.

Total
0
Shares
Previous Post

EUROPolitika Akademi | WORKSHOP (II)

Next Post

Rusya ve Batı Dünyasının Birbirini Zayıflatma Yarışı

Related Posts