Ali İzzet Keçeci
Dünya tarihinde bazı kavramlarla özdeşleşmiş ülkeler vardır; kimi ülkeler bu kavramların en belirgin uygulama yerleri olduğundan, kimi ülkeler ise bu kavramların doğum yeri, yani anavatanı olduğundan dolayı bu yansımalar doğar. Nasıl ki futbol denilince, akla bu sporun ana vatanı İngiltere geliyorsa, demokrasi sözcüğü söylendiğinde şüphesiz ilk akla gelen ülke de Yunanistan’dır. Antik Yunanistan’da ortaya çıkan ve uygarlığa dair pek çok düşüncenin ilk örnekleri ile aynı dönemde bu topraklarda yeşeren demokrasi, demos ve kratos kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Demos, “kentte yaşayan halk” anlamına gelmekte iken, kratos “yöneten iktidar” anlamına gelmektedir. Yani uygulamanın kendisi Yunanistan’da ortaya çıktığı gibi kelimenin kökeni de yine Yunan kültürünün eseridir. (Tanilli, 2012:8)
Tanilli’ye göre antik Yunanistan’ın modern dünyaya hediyeleri tabii olarak demokrasi ile sınırlı değildir; oligarşi, monarşi, aristokrasi, demagoji, tiranlık gibi kavramlar da yine aynı dönemde kurumsallaşan ve yüzyıllar boyunca kullanılan kavramlar olacaktır. (2012:9)
Demokrasi kavramını o dönemde de bu dönemde de değerli kılan ve önemle üzerinde durmamızı sağlayan husus nedir? Binlerce yıl geçmesine rağmen bu kavram üzerinden halen modern dünyanın şekillenmesi nasıl bir tarihsel sürecin ürünüdür?
Şöyle ki, Antik Yunan’ın çağdaşı olan doğu milletleri despotik ve tek adam (kral, tanrı kral ya da tapınak soyluları) eliyle yönetilirken, Atina demokrasisi insanların kendileri yönetmesine imkân veriyordu; senato yapısı ve Atina yurttaşlarının oturumlarda görüşlerin bildirmesi bir doğrudan demokrasi örneği olarak var olmuştu. Şüphesiz bu durumda Atina vatandaşı olan kişilerin azlığı ve kadınlar ve köleler gibi kitlelerin bu yönetim hakkından mahrum kalması da göz önünde bulundurulacak etkenlerdir. Yani bir diğer deyişle Atina demokrasisi kıymetli bir ilk örnekti, ancak bu uygulamanın bu denli rahat uygulanabilmesi mevcut şartlar dâhilinde yer alan yasal sınırlamalar ve nüfusun birbirini tanıması ve ona göre hareket etmesi neticesin de doğmuştu.
Antik Yunan şehir devletlerinin Perslerle ve akabinde kendi aralarında yaptıkları savaşlar neticesinde her ne kadar Atina kaybetse ve Sparta kazansa da, demokrasi ölmez bir kavram olarak dünya tarihine yerleşmiştir.
Demokrasiye ve Yunanistan’a hizmet etmiş pek çok filozof ve ilim adamı bulunmakla birlikte Sokrates gerek hayatı gerekse düşünceleri ile ayrı bir yer tutar. Atina felsefe okullarının revaçta olduğu bir dönemde ve Yunan kültürünün tüm Akdeniz’de ve bugünkü Ege adalarında hissedildiği bir dönemde yaşayan Sokrates şüphesiz söylevleri ile yeni bir boyut getirmiştir.
Ünlü düşünür, yönetimin hiçbir şekilde soydan gelen asalete ve soylulara ait olmadığını ve toplumu soyluların değil bilgili ve erdemli kişilerin yönetmesi gerektiğini söylemiştir. Bilgi ve erdemin kalıtsal olmadığı ve sonradan öğrenilebilen şeyler olduğunu da ileri süren Sokrates, bu haliyle eşitlik ve adalet kavramlarına da ışık tutmuştur. (Kışlalı, 1984:74)
Antik Yunanistan’ın demokrasi serüveninde önemle üzerinde durulması gereken hususlardan biri de şüphesiz kölelik kurumudur. Öyle ki, rakibi Sparta kentinde askerliğin herkese eşit şekilde vazife olması nedeniyle bilek gücüyle yapılan işlerin herkese ait olması, Sparta’da kol gücünü geliştirmiş ancak kafa gücünü tam olarak geliştirememiştir. Atina’da ise köleler ve askerlerin ayrı bir sınıf olması felsefe ve sanatla uğraşmaya vakti olan bir sınıf yaratmıştır; böylelikle demokrasi, felsefe ve sanatın gelişmesi hızlanmıştır.
Antik Yunan demokrasinin eşitlik kavramına bakış açısı tam da bu noktadan şekillenmektedir. Özgürlük ve eşitlik kavramları bugünkü anlamları ile anılmamakta idi; özgürlükten kasıt tam anlamıyla şehrin, yani şehir devletinin özgürlüğüydü, diğer bir deyişle şehir devleti özgürse doğal olarak halk da özgürdü, yani devleti karşısına alacak bir özgürlük yürüyüşü ya da anlayışı yoktu. (Akkoç, 2014:36)
Erişime Açık Olan Yıl :1 | Sayı:1 dergimizin PDF dosyasından ulaşabilirsiniz.