Daniel Sachs tarafından yazıldı
Daniel Sachs, Daniel Sachs Vakfı ve Demokrasi ve Çoğulculuk Vakfı’nın başkanıdır. Ayrıca Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin kurucu konsey üyesidir.
Avrupa’daki ulusal popülist partilerin başarısı, ana akımda süregelen yenilenme eksikliğinden ziyade, çekicilikleriyle ilgili olabilir.
Geçen ay yapılan Avrupa seçimlerinin sonuçlarının ardından politik yorumlar seçmenlerin neden siyasi uçlara meylettiğinin sebeplerini bulmaya çalıştı. Görüşleri neden daha radikal?
Lakin, Avrupa’daki ulusal popülist partilerin başarısı, ana akımda süregelen yenilenme eksikliğinden ziyade, çekicilikleriyle ilgili olabilir ve bu radikallikle mücadele etmek için ana akim partilerin popülist taklite değil, radikal merkezciliğe ihtiyacı var.
Misal, Datapraxis’in yeni bir anket verisine göre, gözlemlediğimiz bu politik kayışın arkasındaki sebepler çoğunlukla yanlış anlaşılıyor. Avrupa seçimlerinde ulusal popülist partilere oy vermis çoğu seçmen ilk elden o partilerin politikalarından etkilenmiyorlar, aslında bir değişim istiyorlar. Oy vermeleri günümüz partilerine duyulan güven eksikliğinden ve popülist parti liderlerinin partilerinin benimsediklerine derin bir bağlılık duymasından etkileniyor.
Ayrıca veriye göre Haziran’daki Avrupa seçimlerinin öncesinde seçmenlerin çeyreğinden daha azı ulusal popülist partilerin en iyi politikaya sahip olduklarını düşünerek kaymışlar.
Fransa ve İtalya’da 10 kişiden 7’si olmakla beraber ankete cevap verenlerin yarısından fazlası ülkelerinin siyasi sistemlerinin bozuk olduğunu düşünüyor. Bu ülkelerin çoğunda da büyük çoğunluk politikacıların pek çoğunun halktan uzak olduğu düşünülüyor ve bağımsız politikacılar beğenilmiyor.
Öyle görünüyor ki Avrupa siyaseti hayal kırıklığıyla harlanan ulusal popülist partilerin yükselişi ve özellikle genç kadınlar olmak üzere demokrasi ve liberal değerleri savunan genç seçmenlerin güçlü seferberliği arasındaki mücadeleye yakalandı. Merkez partilere oy verenlerin çoğu da bunu aşırı sağa karşı oy vermek için yapıyor.
Seçimler gerçek değişime karşı umutsuzluk ve değerler bazlı demokratik gerileyişe karşı direnç arasında bir rekabete dönüşüyor.
Buradan çıkarılacak dersler var. Örneğin, aşırı sağa karşı seferberlik Fransa seçimlerinde oldukça başarılıydı. Fransız Yeni Halk Cephesi koalisyonu ülkenin ilerlemeci ve merkez sol partileri aşırı sağın oluşturduğu bir yasama organını önlemek için bir araya getirdi. Bunu Cumhuriyetçi Cephe’nin yeniden iktidara gelmesiyle sol ve Merkez sağın birleşmesi takip etti ve bu da Ulusal Birleşme Partisi’nin sandalyelerin çoğunluğunu elde etmesini engelledi.
İlerlemeciler kısa vadede bu demokratik ittifaktan cesaret alabilirler ancak sadece karşı çıkmaktan daha ziyade yapılacak işler var. Kazanmak için demokratik ana akım partiler yeni bir radikal merkezcilik geliştirmeliler. Taze fikirlere, taze yüzlere, faydacılık ve cesaretle seçmenlerin öncelikleri doğrultusunda hareket etme niyetine ihtiyaçları var.
Siyasi liderlikte yenilenme, politikacıları hizmet ettikleri halka halk meclisleri ya da diğer istişareye dayalı demokratik şekiller ile yaklaştırma olmazsa kurulu olan politikaya güven solmaya devam edecek. Seçmenlerin çoğunun değerlerini değiştirdiğine inanan merkez partiler, onları geri kazanmak için aşırı politikalara yönelerek dibe doğru gitme riskini alırlar.
Bu başarısızlığa mahkumdur. Böyle bir yaklaşım popülist ulusal partilerin fikirlerini sorgulamayarak onlara yardımcı olurlar. En önemlisi de, ana akım partileri rakiplerinin birer taklidi haline getirme ve onların gerçek misyonundan, seçmenle bağ kuracak iddialı ve akıllı politikalar sunma misyonundan uzaklaştırma riski taşıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un güncel sıkıntıları diğer merkez siyasetçilere bir ders olmalı. Bu yılın başında, Ulusal Birlik Partisi seçmenlerini cezbetmek için Macron hükümeti ağır eleştiri alan bir göçmen yasasını aşırı sağ partilerin de oyuyla geçirdi. Muhalefet lideri Marine Le Pen, bunu ideolojik bir zafer olarak yorumladı. Lakin şimdi, hükümetin sağa doğru meyletmesini sağlayan Macron, ezici bir çoğunluk tarafından olumsuz olarak görülüyor.
(Ç.N.: Bahsedilen göçmen yasası, 2023 yılının sonlarında yabancıların Fransa’da en az 5 yıl ikamet etmesi ya da işi olanların 30 aydır çalışmış olması durumunda sosyal güvenlik haklarından yararlanmaları gibi Ulusal Birlik Partisi’nin vaatlerine benzer bir yasa durumuna haizdir.)
Merkez partiler, popülistlerin takıntılı oldukları konuların seçmenlerin zihninde önem arz ettiğini varsaymak gibi bir düşünceden uzak durmalılar. Merkez partiler çoğu zaman seçmenlerin önceliklerini göz ardı etse de, çoğu ülkede kamuoyunun en çok önemsediği konular yaşam maliyeti, sağlık hizmetleri ve ekonomik fırsatlar gibi günlük kaygılardır ve bunlar genellikle daha önemli oy yönlendiricileri olmaya meyyaldir.
Aynı zamanda kazanmak için merkez partilerin seçmenlere ulusal popülist partilerin iyi sayılamayacak politik güçlerini hatırlatmaları gerekir. Örneğin Polonya’yı ele aldığımızda, ülkenin milliyetçi Hukuk ve Adalet Partisi (Law and Justice Party) politikaları, örneğin kürtajı neredeyse yasaklama eğiliminde olanlar, öylesine kutuplaştırıcıdır ki muhafazakar seçmenler dahi onları destekleyemedi. Parti de zaten geçen Ekim ayında iktidardan ayrıldı. Neredeyse on yıllık iktidarın ardından temel liberal değerlere sahip seçmenlerin seferberliği ile yenildiler.
Yine de, Polonya’daki Hukuk ve Adalet Partisi’nin karşıtları, gençlerden oluşan ve ulusal popülistlere karşı olan sosyal hareketlerden hareketlerden faydalandılar. Aslında ana akım merkez partiler Avrupa’daki başarılarını başarılarını parti politikalarına değil, değerlere dayalı bu enerjiye borçlular. Seçilmiş merkez partiler bu borcu ödemek için birtakım yenilenme hareketi başlatmalılar. Bu tarz sosyal hareketlere bağlanamazlar. Hala vakit varken kendi politik momentumlarını ortaya koymalılar.
Seçmenler mutlaka aşırılıklara bağlı değil, bazıları sadece duyulmayı ve söylemi eylemle eşleştiren temsili ve kapsayıcı bir hükümete sahip olmayı arzuluyor. Demokratik siyasetin geleceği, merkez soldan merkez sağa kadar yerleşik partilerin yenilenmiş bir merkezci yaklaşımla seçmen güvenini yeniden tesis etmesine bağlıdır. Bu, kurumsal yenilenmeye gerçek bir bağlılık, seçmenlerle mütevazı bir etkileşim ve liberal demokrasinin temel değerlerini yeniden teyit etmeyi gerektiren bir şeydir.
Orjinal Makale: Mainstream parties need radical centrism — not populist mimicry
Photo: Most voters who switched to national populist parties in Europe aren’t motivated by their policies but rather a desire for change. | Pat Batard/Hans Lucas/AFP via Getty Images