Almanya’da FDP’ nin (Liberallerin) Dönüşü ve Yeni Dönemde Siyaseti Dengeleme Faktörü

Yusuf ERTUĞRAL

untitled

24 Eylül 2017 tarihinde Almanya Federal Cumhuriyeti’nde yapılacak federal seçimlerin bir genel provası niteliğini taşıyan Kuzey Ren Vestfalya’da 14 Mayıs 2017’de yapılan eyalet meclis seçimleri, Almanya siyaseti için kilit taşı niteliği taşımaktaydı ve kamuoyu araştırmalarında, başta liberallerin, sol partilerin ve aşırı sağ partinin seçim barajını aşarak meclise girmesi öngörülüyordu.[i] Almanya’da en yoğun nüfusun bulunduğu Kuzey Ren Vestfalya’da, 13,1 milyon seçmenin oy kullandığı eyalet seçimlerinde Başbakan Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik (Christlich Demokratische Union Deutschlands – CDU), 2012 yılındaki genel seçimlere göre oylarını % 8 artırarak % 32 oyla birinci parti oldu. Eyalette iktidar olan Sosyal Demokrat Parti (Sozialdemokratische Partei Deutschlands – SPD) ise, 2012 yılındaki seçimlere göre % 8,5 civarında oy kaybederek, % 31’le ikinci parti oldu.[ii] Ayrıca seçimler öncesinde kamuoyu araştırmalarında öngörüldüğü şekilde, Hür Demokrat Parti (Frei Deutschland Partei – FDP), Birlik 90/Yeşiller Partisi (Bündnis 90/ Die Grünen), aşırı sağ parti olan Almanya İçin Alternatif (Alternative für Deutschland – AfD) ve Sol Parti (Die Linke) gibi küçük partiler (Tablo 1) de % 5 seçim barajını aşarak eyalet meclisine girmeyi başardılar.

kuzey ren vestfalya 2017

Tablo 1

Kaynakça: https://de.statista.com/infografik/9360/aktueller-wahltrend-zur-landtagswahl-nrw/, [Erişim Tarihi: 15 Mayıs 2017].

Analistler, seçim öncesinde liberallerin partisi FDP’nin Kuzey Ren Vestfalya eyalet seçimleri oylamasında çift haneli rakamlara ulaşabilirse federal seçimlerde de yükselişe geçecekleri konusunda hemfikirdi.  Nitekim, aşağıdaki tabloda (Tablo 2) görüldüğü üzere, FDP, Kuzey Ren Vestfalya’da eyalet seçimlerinde 1950 yılından bu yana rekor bir düzeyde sonuç alarak üçüncü parti duruma gelmiş durumdadır. Bu da, sonraki federal seçimlerdeki yükselişin müjdecisi olabilir.

fdp kuzey ren vestfalya

Tablo 2

Kaynakça: Bu grafik, 1950’den beri Kuzey Ren Vestfalya eyalet seçimlerinde FDP oylarının oranını göstermektedir. https://de.statista.com/infografik/9383/fdp-feiert-rekordergebnis-in-nrw/, [Erişim Tarihi: 15 Mayıs 2017].

Söz konusu seçim öncesinde David-Wilp’in Foreign Affairs dergisinde kaleme aldığı analizde[iii], FDP’nin lideri Christian Lindner’in Alman siyasetinde belirleyici konuma dönmek için çalıştığının ve eğer Kuzey Ren Vestfalya seçimlerinde başarılı olduğu takdirde genel seçimlerde Almanya’nın yeni hükümeti için bir oyun değiştirici olabileceğinin altı çizilmiştir. Zira önümüzdeki sonbahardaki yapılacak genel seçimde, her ne kadar CDU ve SPD arasında kıyasa bir rekabetle seyredecek olup, bu iki partinin diğerleri önünde rahat bir seçim sonucu alma ihtimalleri yüksek olsa da, iki büyük partinin koalisyon için üçüncü bir ortağa gerek duymaları halinde FDP’nin büyük önem kazanacağı vurgulanmıştır.

Nitekim, CDU ve FDP’nin Kuzey Ren Vestfalya’daki başarılarından bir hafta önce, bu seçim kadar önem taşıyan 7 Mayıs 2017 tarihinde Schleswig-Holstein’de yapılan eyalet seçimlerinde, CDU, oyların % 33’ünü alarak birinci parti olmuş, SPD ise oyların % 30,4’ünü alarak ikinci parti olabilmiştir. Yeşiller oyların % 13’ünü alarak üçüncü parti olmuş, onun gerisinde ise liberal çizgideki FDP oyların yaklaşık % 11’ini alarak dördüncü parti olmuştur.[iv] FDP’nin istikrarlı yükselişi, Almanya’da genelde liberallerin dönüşü olarak algılansa da, bu noktada çoğu zaman gözden kaçan ve sorulması gereken birkaç soru karşımıza çıkmaktadır; Almanlar klasik partilerden kaçıyorlar mı ve bu siyasi partilerden sıkılmaya mı başladılar? FDP’nin başarısından önce, bu soruları analiz etmemiz gerekmektedir.

Almanlar klasik partilerden kaçıyor mu?

Klasik partilerden kaçış, Batı Avrupa’da yaygınlaşmakta mıdır? Britanya’da, Fransa’da ve Almanya’da buna ilişkin delillerin yapılan son seçim sonuçlarına bakıldığında mevcut olduğunu görmekteyiz. Örneğin, 7 Mayıs 2017’da yapılan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri, tarihin en düşük ikinci katılımlı seçimi olarak değerlendirilmiştir. Seçimlere katılım oranı yalnızca % 74’te kalmıştır. Bu oran, 1969 yılındaki ikinci tur seçimlerinden sonraki en düşük katılımlı seçim olarak kayıtlara geçmiştir. Geçmiş tarihlerdeki Fransa Cumhurbaşkanlık seçimlerine bakıldığında; seçime katılımın 2012 seçimlerinde % 71,9, 2007’de ise % 75,1 olarak gerçekleştiği görülmektedir.[v]  Diğer bir örnek, Birleşik Krallık’ta 2015 yılında yapılan genel seçimlerde katılım oranının yalnızca % 66,1 olarak gerçekleşmesidir. Tablo 3’de görüldüğü üzere, Birleşik Krallık’ta 1945-2015 yılları arasında genel seçime katılım oranı düşüş göstermektedir ve bir dalgalanma söz konudur.

birleşik krallık seçime katılım

Tablo 3

Kaynakça: Birleşik Krallık’ta 1945-2015 yılları Genel Seçimlere Katılım, http://www.ukpolitical.info/Turnout45.htm, [Erişim Tarihi: 15 Mayıs 2017].

Tekrar Almanya seçim analizimize dönersek, Tablo 4’ü incelediğimizde, 1949-2013 yılındaki parlamento seçimlerinde bu ülkede de katılım oranlarında keskin bir düşüş olduğu gözlemlenmektedir.

almanya seçim katılım

Tablo 4

Kaynakça: Almanya’da 1949-2013 yılındaki parlamento seçimlerinde katılım oranı, https://de.statista.com/statistik/daten/studie/2274/umfrage/entwicklung-der-wahlbeteiligung-bei-bundestagswahlen-seit-1949/, [Erişim Tarihi: 10 Mayıs 2017].

Görüldüğü üzere, Alman halkı gittikçe daha fazla oranda hem büyük partilerden hoşlanmamakta, hem de bunlardan birinin iktidarda diğerinden daha iyi hizmet yapacağından kuşku duymaktadır. Birleşik Krallık ve Fransa örneğinde gördüğümüz gibi, Almanya’da da seçime katılım oranları (Tablo 4’de görüldüğü gibi 1972’deki % 91’den 2005’te % 78’e) yıllar içerisinde düşmüştür. Tablo 1’deki güncel eyalet seçim sonuçlarını incelediğimizde; giderek daha fazla sayıďa Alman seçmeninin oylarını soldan sağa kadar siyasi yelpazenin her iki tarafındaki bir dizi küçük parti arasında dağıtmakta olduğu görülmektedir. Ünlü Siyaset Bilimci Roskin[vi], kaçışın nereden ileri geldiğine dair yaptığı tespitinde şunu yazmıştır: “… Her ne kadar bazı olumsuz yansımalara sahip olsa da, bu tehditkar bir çizgi değil, birçok ileri demokrasinin içinden geçtiği normal ve doğal bir olgunlaşma sürecidir. Bu sürecin bir adımı da ‘sepet parti’dir. ABD ve Almanya’da olduğu gibi, iki sepet parti birbiriyle rekabet ettiklerinde, konumları o denli ılımlı ve benzer olmaktadır ki, bu partiler sıkıcı hale gelmektedirler. Her ikisi de yeni seçenekler, programlar ya da kişilikler bakımından çok fazla bir şey sunmamaktadır.”

Roskin, Almanya’da mevcuttaki kitle partileri olan CDU ve SPD’nin bir nesil önce tahmin edilemeyecek sorunlarla karşı karşıya kalan halkın ihtiyaçlarına cevap vermede zorlandığı konular olarak; göç, çevrenin tahribi, istihdamın düşük ücretli ülkelere kayması, vergi ve borç yükünün baskısını örnek olarak vermektedir. Roskin, kitle partilerinin alternatif sunamadıklarını belirterek, halkın buna cevap olarak şunu yaptığını yazmıştır[vii]: “… Sepet partilerinin hiçbirinin inandırıcı bir çözümü yoktur:; tümü suya sabuna dokunmayan boş laflar. Ayrıca, sistemi bir arada tutmaya yardımcı olan çimento, aniden ortadan kaybolmuştur… Halkın buna cevabı ise, daha düşük bir seçmen katılımı ve sepet partilere daha küçük ve daha az kalıcı oy yüzdeleri, yani tek kelimeyle partilerden kaçış olmaktadır.”

Almanlar Kitle Siyasi Partilerinden Sıkıldı Mı?

Avrupa devletlerinde liberalizm krizi mi yaşanıyor endişeleri sürerken, Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde liberal çizgideki Emmanuel Macron’un sağcı ve milliyetçi Marine Le Pen’i yenmesi AB’ye rahat bir nefes aldırdı. AB için kritik bir seçim olmasına rağmen, bu, Avrupa’da bu yıl yapılacak ve kritik öneme sahip tek seçim değil. Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May, 8 Haziran için erken genel seçim çağrısında bulundu. Ardından Fransa, 11 Haziran’da yeni bir meclis seçim kararı aldı ve 24 Eylül’de Almanya yeni bir Şansölye seçimi için genel seçimlere gidecek. Analistler, bu yıl Avrupa’da seçimler yılı olmasının önemine işaret ederken, söz konusu seçimlerin en önemlisinin Almanya’nın gelecek federal seçimleri olduğunu vurgulamaktadır. Bu konuda Claire Greenstein ve Brandon Tensley, Foreign Affairs dergisi [viii] için kaleme aldıkları analizlerinde, söz konusu bu seçimin önemini iki temel nedene dayandırmaktalar: “… Birincisi, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkede federal düzeyde etkili olan ilk aşırı sağ parti -Müslüman karşıtı- Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yakın zamandaki yükselişidir. İkinci olarak, Sosyal Demokrat (SPD) Martin Schulz, 10 yıldan bu yana Almanya Şansölyesi Angela Merkel’e yapılan ilk meşru meydan okumayı temsil etmektedir. Alman seçimleri, bu yıl Avrupa’daki en heyecan verici seçim yarışması olacağını göstermektedir.

AfD’nin parlamento seçimleri için önem taşıyan Kuzey Ren Vestfalya’daki başarısı ve Almanya’nın 16 eyaletinin 13’ünde temsil edildiğini düşünüldüğünde, popülist radikal sağın -Almanya demokrasisinin her ne kadar radikalizmin önünü kesen ve iyi işleyen kurumlarına rağmen- tehlikeli boyutlara ulaşma olasılığının hala var olduğunu göstermektedir. Greenstein ve Tensley, AfD’nin bu yükselişinin nedenleri olarak şunu söylemişlerdir: [ix] “… Tek parçalı, tek boyutlu partilerden ziyade daha küçük, daha çeşitli siyasi partilere sahip bir sistem yaratılan Almanya’da, siyasi olarak etkin ve etkili olarak, halk, aşırı uç partilere kayabilmektedir. Örneğin, Hristiyan Demokratik Birlik (CDU) destekçileri Merkel’in nispeten kapsayıcı ve destekleyici mülteci politikasına karşın, öfkeleri nedeniyle CDU’yu değiştirmeye odaklanmak yerine AfD’yi seçebilirler…”

Almanya’da (FDP) Liberallerin Dönüşü ve Aşırı Sağı Konsolide Etme Faktörü

2013 genel seçimlerinde hükümetin küçük ortağı olan FDP, seçim barajını aşamayarak ve tarihinin en düşük oyunu alarak % 4,7’de kalmıştı. 2009 seçimlerinde % 15’e yakın oy olarak hükümet ortağı olmayı başaran liberaller, iktidara ortak olmanın faturasını oylarının erimesiyle ödemişlerdir. 2013 yılındaki genel seçimler için seçim kampanyalarının geç başlaması ve heyecansız bir seçim dönemi yaşanmasına rağmen, 2009 yılındaki genel seçimlere kıyasla katılım daha yüksek gerçekleşmiş ve sonuçta % 73 olmuştur. Seçimlerde liberallerin ani düşüşü kadar şaşırtan diğer bir sonuç ise, yeni kurulan AfD’nin baraja yakın % 4,8 oy almış olmasıydı.[x] FDP, 2013 yılındaki yaşanan bu hezimet karşısında 1949 yılından sonra ilk defa % 5 barajını aşamayınca, fatura, dönemin Genel Başkanı Philipp Rösler’e kesilmişti. Rösler, seçim sonrası açıklamasında; “Almanya’da liberaller için kötü bir gün oldu. Bilinçli şekilde meclis dışında bırakıldık. Sorumluluğu üstlenip görevimi bırakacağım” demiştir. Liberallerin hem içerik, hem de yönetim kadrosu olarak yenilenmesi gerektiğini vurgulayan Rösler ile birlikte, FDP’nin federal yönetim kurulu üyeleri istifa ederek, parti kadroları revizyona gitmiştir.[xi]

FDP’nin bu tarihi yenilgisinin ardından, Aralık 2013 yılında parti başkanlığına Christian Lindner seçildi. Lindner, partisini yeniden dizayn ederek revizyona gitmiştir. Lindner Genel Başkanlığındaki FDP, 2015 yılında ilk başarılarını Baden-Württemberg ve Rheinland-Pfalz eyaletlerinde iyi sonuçlar alarak göstermiş ve onu izleyen 2016 yılında, Hamburg ve Bremen’de de başarısını devam ettirmiştir. FDP, parti programında eğitim politikaları üzerinde özellikle durarak, okullarda ve üniversitelerde federal bütçeden toplumun tümünü kapsayacak bir şekilde masraflarını finanse ettirmeyi ve ulaşım sektörüne odaklanmayı seçimlerde vaat etmekteydi. Fakat Lindner’i asıl başarıya götüren önemli bir stratejisi, yükselen aşırı sağ AfD’ye alternatif olarak sivil hakların korunması ve hukukun üstünlüğünün temsilcisi olarak FDP’yi seçmene lanse ettirme çabası olmuş ve bu, partisine ivme kazandırmıştır. Lindner, Kuzey Ren Vestfalya’daki başarısının ardından yaptığı konuşmasında; “2013 sonbaharından sonra bugünü hayal bile edemezdik…” açıklamasını yaparak, liberallerin tekrar yükselişinin haklı gururunu yaşarken, aynı zamanda FDP’nin yükselişi ile ilgili olarak da temkinini elden bırakmayarak, Hür Demokratların Parlamento’nun dışında kaldıkları zaman boyunca muhalefeti öğrendiklerini ve bu yükselişleri ile hiçbir kibre kapılmadan FDP için mükemmel bu sonucu bir ödül olarak değil, bir görev olarak göreceklerini dile getirmiştir.[xii]

FDP, özgür bir toplum, serbest piyasa, daha fazla bireysel sorumluluk ve daha az devlet isteyen, klasik liberal bir partidir. Siyasi konum olarak merkezde CDU ve SPD arasında yer almaktayken, şu anda ABD’li liberteryenlere benzer biçimde, bazı konularda CDU’nun sağında konumlanmaktadırlar. FDP, kendini tanımlamakta 2000’li yılların başlarında sıkıntı çekmekteydi. Nitekim 2002’de oyunu % 7,4’e düşürmüş, ama toparlanma sürecine girerek 2005’te tekrar % 9,8’e yükseltmeyi başarmıştır. Şu anda Almanya’nın üçüncü büyük partisi olan FDP, iki büyük partiye güvenmeyen seçmenler için ideal bir alternatif durumundadır.[xiii]

Sonuç Yerine…

Almanya’da yükselen aşırı sağın temsilcisi AfD’nin eyalet seçimlerinde önlenemez yükselişini göz önünde tutarsak; FDP’nin eyaletlerde aldığı başarısını sonbahardaki federal seçimlerinde sürdürdüğü takdirde, oluşacak meclis tablosunda CDU ve SPD’nin -büyük koalisyonu sağlayamadıkları takdirde- koalisyon ortağı olarak hükümet kurmak için bu partinin kapısını çalacakları kesin gibidir. Peki, FDP’nin geri dönüşünü Almanların ideolojik olarak liberalizme yönelmeye başladıkları şeklinde okuyabilir miyiz?

Analizimizde Almanya’da liberalin yükselişini açıklamaya çalışırken önemli bir faktörü de atlamamamız gerekmektedir. Pek çok gelişmiş ülkede gözlemlendiği gibi, Almanya’da da seçmenlerin büyük bir bölümünün zihninde, kişilik, ideolojiden daha önemli hale gelmeye başlamıştır. Weltanschauung[xiv] partilerin küçülmesi ve çoğu büyük partilerin siyasi yelpazenin merkezine doğru hareket etmesiyle birlikte, seçmenleri ikna eden şey, çoğu zamanlar adayların kişilikleri ve karizmaları olmaktadır.[xv] Christian Lindner de, bu konuda epey renkli ve iddialı bir isimdir.

Yusuf ERTUĞRAL

Euro Politika Dergisi / Genel Yayın Yönetmeni

Bu yazı Uluslararası İlişkiler Akademesi için hazırlanmıştır 21 Mayıs 2017’de yayınlanmıştır.

Referanslar

[i] ‘Almanya: Kuzey Ren Vestfalya sandığa gidiyor, Türkiye kökenli adaylar da yarışıyor’ (2017), Euronews, Web, (14 Mayıs 2017), http://tr.euronews.com/2017/05/14/almanya-kuzey-ren-vestfalya-sandiga-gidiyor-turkiye-kokenli-adaylar-da-yarisiyor.

[ii] ‘Vestfalya’da Merkel’in partisi kazandı.’  (2017), Dünya Gazetesi, (14 Mayıs 2017), http://www.dunya.com/dunya/vestfalyada-merkelin-partisi-kazandi-haberi-362676, [Erişim Tarihi: 15 Mayıs 2017].

[iii] David-Wilp, Sudha “The Return of Germany’s Liberals” Foreign Affairs, 14 Mayıs 2017, https://www.foreignaffairs.com/articles/germany/2017-05-12/return-germanys-liberals, [Erişim Tarihi: 15 Mayıs 2017].

[iv] ‘Schleswig -Holstein eyalet seçimlerini CDU kazandı’, (2017), DW, (7 Mayıs 2017), http://www.dw.com/tr/schleswig-holstein-eyalet-se%C3%A7imlerini-cdu-kazand%C4%B1/a-38744444, [Erişim Tarihi: 16 Mayıs 2017].

[v] ‘Fransa’da Macron dönemi’ (2017), BirGün, (8 Mayıs 2017), http://www.birgun.net/haber-detay/fransa-da-macron-donemi-158488.html.

[vi] Roskin, G. M. (2014), Çağdaş Devlet Sistemleri: Siyaset, Coğrafya, Kültür, 7. baskı (çev. Bahattin Seçilmişoğlu), Ankara: Adres Yayınları, s. 262.

[vii] a.g.e., s. 262.

[viii] Greenstein, Claire, and Brandon Tensley. “Why Does Germany Have Boring Politics?” Foreign Affairs, 20 Mayıs 2017, https://www.foreignaffairs.com/articles/germany/2017-05-17/why-does-germany-have-boring-politics, [Erişim Tarihi: 20 Mayıs 2017].

[ix] a.g.m.

[x] ‘Merkel ile üçüncü kez’, (2013), DW, (22 Eylül 2017), http://www.dw.com/tr/merkel-ile-%C3%BC%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC-kez/a-17105816, [Erişim Tarihi: 18 Mayıs 2017].

[xi] ‘Almanya’da Seçimlerden Sonra Partilere İstifa Depremi’, (2018), Haberler.com, (24 Eylül 2013),  https://www.haberler.com/almanya-da-secimlerden-sonra-partilerde-istifa-5100858-haberi/, [Erişim Tarihi: 18 Mayıs 2017].

[xii] Laurin, S., Jungholt, T., (2017).  FDP-Chef Christian Lindner: “Armin Laschet ist nicht unser Wunschpartner” Welt, (15 Mayıs 2017), https://amp.welt.de/amp/politik/deutschland/article164567500/Armin-Laschet-ist-nicht-unser-Wunschpartner.html, [Erişim Tarihi: 20 Mayıs 2017].

[xiii] Roskin, (2014), s. 227.

[xiv] Sözlük anlamıyla “dünya görüşü” sıkı ve dar ideolojiler sunan partiler.

[xv] Roskin, (2014), s. 260.

Total
0
Shares
Previous Post

ABD – Çin İlişkilerin Geleceği

Next Post

Almanya’nın Değişen Yeni Dış Politikasının Rolü ve AB’nin Siyasi Geleceği’ ne Etkileri (I)

Related Posts