ABD-Çin Çıkmazında AB Tarafsız Kalamaz

europolitika
Visit of the Prime Minister of the People’s Republic of China to the European Parliament in Brussels – Meeting with EP President

 

Çeviri | Analiz                                                                                                                              BY MİCHAEL SCHUMAN

 

Çin, Avrupa için stratejik, ekonomik ve ideolojik olarak güvenli olmayan bir dünya yaratmayı hedefliyor.

 

Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında bir seçim yapmak istemeyebilir. Fakat hoşlarına gitsin ya da gitmesin, Avrupa liderleri sonunda buna mecbur kalacak ve seçim kesin olacak: Ya ABD’nin yanında durmak ya da uluslararası arenada ikinci planda kalmak.

Bu, Avrupalıların duymak istediği şey değil. İş ve siyasetten bazı liderler Washington’un zıtlaşan yaklaşımının Çin’in yükselişine karşı yanlış bir cevap olduğu fikrinde ısrar etmeye devam ediyorlar ve tüm bu tartışmanın dışında kalmayı tercih ediyorlar.

Şubat ayı içinde “Çin’e karşı herkesin bir olduğu bir durum, bu olası en yüksek çatışma senaryosudur.’’diyen Fransız Devlet Başkanı Emmanuel Macron, sözlerine böyle bir durumun ters etki” yaratacağına inandığını da ekledi.

Şüphesiz, Avrupalıların karar verme sürecinde dikkatli hareket etmeleri için mantıklı nedenleri var.  İki büyük güçle kurulan dostane ilişkiler sayesinde paha biçilmez faydalar elde edebilirler: Bir yandan ABD ile yapılan uzun süreli güvenlik anlaşmaları istikrar ve kalıcı tehditlere karşı koruma sağlarken, Vladimir Putin’in Rusya’sı gibi, bir yandan da Çin’in ekonomik gelişmesi, Avrupalı şirketlere büyüme için muhtemelen kendi ülkelerinde bulamayacakları bir fırsatlar hazinesi sunuyor.

Avrupa bu dengede tutma davranışını bir süre daha sürdürebilir. Fakat bu, büyük ihtimalle artarak savunulamayacak duruma gelecek. Hırçın ABD eski başkanı Donald Trump golf sahalarına gönderilmiş olsa dahi, Pasifiğin iki tarafında da durumlar sertleşiyor görünüyor.

ABD Başkanı Joe Biden’in yönetimi, Çin hükümetinin Sincan’daki Uygurlara yönelik korkunç muamelesinin “soykırım’’ anlamına geldiğini ve Çin’in, Hong Kong’un demokrasi yanlısı hareketine yönelik baskıları ve Tayvan’a yönelik artan gözdağı nedeniyle ABD’nin “yaptırımlar uygulamayla birlikte harekete geçmeye hazır’’ olması gerektiğini ifade ederek, görevdeki ilk günlerinde Pekin üzerindeki baskıyı tamamen sürdürmek niyetinde olduğunun sinyallerini verdi.

Bu arada, şubat ayı başlarındaki agresif bir konuşmasında, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) büyük Politbüro üyesi Yang Jiechi, Washington’un yaptığı “stratejik yanlış hükmün’’ iki ülke arasında gerilime neden olduğunu ve Tayvan, Hong Kong ve Uygurlara yönelik politikalar da dahil olmak üzere önemli sorunların “aşılmaması gereken bir kırmızı çizgi oluşturduğu’’uyarısında bulundu.

Görünürde uzlaşma olmadığı için hem Çin hem de ABD, Avrupa’nın desteğini kazanmaya çalışmak için daha da agresif bir şekilde harekete geçmeye hazır durumda.

Biden, Washington’un geleneksel ittifaklarını Çin’e karşı gelmek için canlandırmak istediğini açıkça belirtti. Çin devlet başkanı Xi Jinping, “Soğuk Savaş zihniyeti’’ diyerek bu “bize karşı onlar’’ yaklaşımına karşı çıkabilir, ancak bundan eşit derecede suçlu: Xi Jinping Hükümetinin aralık ayında, Biden’ın göreve başlamasından yalnızca birkaç gün önce, Avrupa Birliği ile bir yatırım anlaşmasını sonuçlandırma kararı, Avrupalıları kendisine yakınlaştırmaya yönelik aleni bir girişimdi.

Görünüşe göre, ABD veya Çin arasından seçim yapmak imkânsız bir karar gibi görünüyor: Bir yanda Avrupalıların ABD’ye olan tarihi bağlılığı ve bunu pekiştiren demokratik değerler, bir yanda ise, otoriter olsa dahi, yükselen bir ekonomik gücün sunduğu yeni zenginliklerin cazibesi arasında, ekonomik geleceklerini garanti altına alabilmeleri. Başka bir deyişle bu, ilkeler ve menfaatler arasında bir seçim.

Fakat bu yanlış bir ayrım. Karar aslında gerçekten uzun ve kısa vadeli menfaatler arasındadır.

Gerçek şu ki, Çin stratejik, ekonomik veya ideolojik olarak Avrupa için güvenli olmayan bir dünya yaratmayı hedefliyor.

Xi Jinping, küresel düzende demokrasilerin itibarını zayıflatmak için aktif olarak çaba gösteriyor. Ocak ayında Dünya Ekonomik Forumu’na yaptığı konuşmada, günümüzün küresel toplumundaki gerçek kötülüğün, temel insan haklarının acımasızca bastırılması değil, teşvik edilmesi olduğunu öne sürdü. Eğer Avrupalı ​​liderler demokratik değerler hakkında vaaz vermeye ve Çin ile normal şekilde iş yürütmeye devam edebileceklerini düşünüyorlarsa, gazete okumuyorlar demektir.

Çin daha çok güç topladıkça, onun çizgisine ayak uydurmayan herhangi bir devlete karşı daha az hoşgörülü olacaktır. Çin’in İsveç büyükelçisi yakın tarihli bir diplomatik anlaşmazlık sırasında “Dostlarımıza en kaliteli şaraplardan ikram ediyoruz ancak düşmanlarımız için av tüfeğimiz var.’’ açıklamasında bulundu.

Çin aynı zamanda Avrupa için uzun vadeli bir ekonomik tehdit anlamına geliyor. Bu yalnızca küresel pazar ekonomisinde gelişen bir rakip olduğu için değil, aynı zamanda Pekin’in politikalarını, en nihayetinde açık dünya ekonomisine hâkim olmak amacıyla kullanmak ve suistimal etmek üzerine tasarlaması yüzündendir.

Pekin’in liderliği, köklü batılı rakiplerini geride bırakmak için yüksek teknoloji endüstrilerini ve ulusal şampiyonları teşvik etme amacını gizlemiyor.

Bir tahmine göre, Çin hükümeti alıcılar için devlet yardımları, araştırma ve geliştirme desteği ve diğer yardımlar formunda elektrikli araç sektörüne 100 milyar dolardan fazla harcama yaptı. Ayrıca 49 milyar dolar Airbus’a Çinli bir rakip yaratmak için taahhüt edildi.

Avrupalı ​​şirketlerle ortaklıklar Çin’in planlarının başarısı için hayati öneme sahip. Pekin, yabancı şirketlerle ortak girişimleri ve diğer kurumsal iş birliklerini, Çin’in Batı dünyasını yakalaması ve ardından onu geçmesi için gereken ileri teknoloji ve bilgi birikimini elde etmenin bir yolu olarak görüyor.

Demokrasileri Savunma Vakfı’nın Ekim ayında yayınladığı bir rapor, Çinlilerin, endüstriyel ekipman ve elektronikler de dahil olmak üzere Alman ekonomisinin kilit sektörlerini yağmalamak amacıyla hedeflediklerini iddia ediyor.

Rapor, Çin’in Almanya ile ekonomik ilişkilerinin “21. yüzyıl ekonomisine hâkim olma ve modern dünyanın kurallarını belirlemek için Çin Komünist Partisi stratejisinin bir şablonu’’ olduğunu ileri sürüyor.

Diğer bir deyişle Almanya, bugün Çin ile ilişki kurmaya devam ederek kazanıyor, ancak yarınki kötü sonun yolunu açıyor.

 

Avrupalı ​​politikacıların Çin’i daha iyi bir ilişki için ikna etme şansı çok az.

Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Bruegel, Ocak analizinde yedi yıl süren müzakerelerin ardından, AB’nin Çin ile yakın tarihli yatırım anlaşmasının “çok az miktarda’’ olduğunu söyledi. Bruegel, belirsiz vaatlerle ve eksik uygulama yöntemleriyle anlaşmanın birincil odak noktası olan pazara erişim konusunda bile “iki taraflı olarak yalnızca birkaç taviz verildiğini ve hepsinin sınırlı olduğunu’’ belirtti.

Çinlilerin adil oynayacağını ummak saflık olacaktır. Pekin, Avrupalıların pazarlarını Huawei’nin 5G donanımına açık tutmaları gerektiğini söylerken, Çin pazarında Avrupalı ​​telekom şirketlerini kenara itiyor.

Nihayetinde Çin, Avrupa için gerçek bir ortak değil. Avrupalılar bunu ne kadar uzun sürede anlarsa, konumları o kadar zayıflayacaktır. Çin, çıkarlarını geliştirmek için demokrasiler arasındaki bölünmeleri sömürmeye devam edecek. Washington tüm savaşı yaparken, Avrupalı ​​politikacılar, Çin’den gülünç bir halde ekonomik faydalar elde ederek ABD ile ilişkileri gerecek.

Avrupa, Amerika’nın yardımına ihtiyacı olduğunu anladığında, Washington’un başka, daha güvenilir ortaklıklar bulduğunu keşfedebilir.

Nihayetinde ABD ile Çin arasındaki seçim, Avrupalıların dünyadaki rollerinin ne olmasını istediklerine göre belirlenmelidir.

Oluşmasına yardımcı oldukları liberal düzeni savunabilir ve küresel liderlikte söz sahibi olmaya devam edebilirler. Ya da arkalarına yaslanıp otoriter Çin’in mevcut düzenin sütunlarını ve onlarla birlikte Avrupa nüfuzunun kaynaklarını yıkmasını seyredebilirler. Seçim gerçekten o kadar zor mu?

Çeviri: Aybike Çelik | EUROPolitika Dergisi Editör Yardımcısı

Photo: Avrupa’nın ABD ile Çin arasında taraf seçmesi gerekecek | Aurore Belot / EP

Orijinal Makale: Europe can’t stay neutral in US-China standoff

Total
0
Shares
Previous Post

AB – Çin Halk Cumhuriyeti Enerji Güvenliği Politikaları:

Next Post

Kıbrıs 5+1 Görüşmeleri ve Doğu Akdeniz

Related Posts