2019 Münih Güvenlik Konferansı’na dünyanın batısızlaştığına, Batı’nın sahip olduğu “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü” gibi değerleri kendi için de dahi yitirdiğine yönelik ortaya konulan “Batısızlık” kavramı damgasını vurmuştu. Transatlantik İlişkilerde anlaşmazlıklar her ne kadar Donald Trump döneminde başlamamış olsa da bu dönemde transatlantik ittifak açısından yaşanan olumsuz gelişmeler çatlağın derinleşmesine neden olmuş ABD’nin 1945 yılından beri öncüsü olduğu liberal uluslararası düzenin artık sonunun geldiğine yönelik söylemler çoğalmıştı. Joe Biden ise aynı konferansta yaptığı konuşmada Amerika’nın geri döneceğini ve güzel günlere dönüş yapacaklarının sözünü vermişti. Geçtiğimiz Kasım ayında yapılan ABD başkanlık seçimlerinin sonucunda Biden’in başkan seçilmesi bu nedenle Avrupa için “dostluk, ortaklık ve birlik” söylemlerinin bir kez daha önem kazanması, liberal uluslararası düzeni oluşturan uluslararası örgütlerin ve transatlantik ittifak ilişkisinin yeniden şekillendirilmesi için bir umut demekti. Transatlantik ittifakının dönüşümünü ele alacağımız bu yazıda öncelikle Trump döneminde transatlantik ittifak döneminde yaşanan gelişmeler incelenecek, Biden yönetiminin üstünde durduğu konular belirtilerek, önümüzdeki dönemde gündemine tanık olacağımız ABD ve AB ilişkilerinin odak noktalarına değinilecektir.
Trump Dönemi ve Transatlantik Çıkmazı
ABD ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmazlıkların geçmişi eski olsa bile bu anlaşmazlıklar genellikle Irak savaşı, savunma harcamaları gibi belirli konular etrafında gerçekleşmişti. Donald Trump döneminde ise anlaşmazlıkların temelinde belirli olaylar değil ittifakın varlığının yer alması, Trump’ın izlediği “Önce Amerika” politikası, ilişkilerin asimetrik doğası da düşünüldüğünde hem transatlantik ittifak hem de Avrupa Güvenliği için zorlukların başlangıcı anlamına geliyordu. Bununla birlikte bu dönemde ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmesi, Obama döneminde gerçekleşen İran Nükleer Antlaşması’nı İran’ın nükleer silah üretmesini durdurmayacağını öne sürerek “tarihin en kötü antlaşması” olarak yorumlaması ve İran’a yaptırım uygulama kararı, NATO üyesi AB ülkelerinin savunma harcamalarına yönelik yaptığı eleştiriler anlaşmazlıkların çeşitlenmesine neden olmuş ve bu durum AB tarafından endişe ile karşılanmıştı. ABD başkanı olduğu dönem süresinde Trump’ın dış politikada izlediği yıkıcı tutum ve tartışmaya açık olmayan yapısı ilişkilerde yaşanan sorunların çözülmesini engellemiş Eski Savunma Bakanı James Mattis gibi yapıcı diyalog taraftarı danışmanların ayrılması ile AB için ABD ile çalışmak daha zor hale gelmişti. (Röttgen, 2019) Trump’ın bir yandan Rusya’yı eleştirmekteki isteksizliği diğer yandan ise Obama’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline verdiği yanıt olan Avrupa Güvence Girişimi’ne (ERI) verdiği desteği sürdürmesi hatta arttırması ise retorik ve politik faaliyetlerin farklı olabileceği konusunda AB’yi bir derece rahatlatmış ve AB’nin güvenlik ve savunma konusunda ABD’ye bağımlı doğası göze alındığında üye devletler Trump’ı sert dille eleştirmekten kaçınmışlardı. (Shapiro & Pardijs, 2017)
Biden Dönemi ve Dış Politika Öncelikleri
Dünya, Başkanlık seçimlerinin sonucunu endişe ile beklerken ABD’nin 4 Kasım’da Paris İklim Anlaşması’ndan ayrılması Trump’ın çok taraflılığa ve normlara dayalı düzene sırt çevirmesindeki son girişimi olmuştu. (Lazard, 2020) Biden’ın seçimi kazanması ise bu açıdan AB liderlerinin rahat bir nefes almasını sağladı. Biden konuşmalarında ve makalelerinde başkanlığının birinci gününde iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik imzalanan Paris İklim Antlaşması’na ve Dünya Sağlık Örgütü’ne yeniden katılacağını dile getirmiş, Tahran’ın uyum sağladığı takdirde İran Nükleer Antlaşması’na geri dönebileceğini açıklamıştı. Demokratik kurumları güçlendirmek ve demokratik değerlerden uzaklaşan devletlerle yüzleşmek için dünya demokrasilerini bir araya getiren Demokrasi Zirvesi düzenlemeyi planladığını belirtmişti. Çin konusunda ise Biden ortak çıkarların kesiştiği noktalarda iş birliği yapmayı Çin’in tacizci davranışlarına ve insan haklarına yönelik ihlallerine karşı koymak için demokratik değerlerin paylaşıldığı ülkelerle birleşik bir cephe oluşturma çağrısında bulunmuştu. (Jr., 2020) Bunlara ek olarak, Trump’ın terk ettiği, BM İnsan Hakları Konseyi ve Küresel Göç Sözleşmesi gibi çeşitli uluslararası forum ve girişimlere yeniden dönüş yapılacağını belirtmişti. Asya ve Avrupa’daki ülkeleri Washington’un bir kez daha müttefik olarak görülebileceğine ikna etmek için dış politikada 40 yılı aşkın süredir kurduğu derin bağlardan yararlanacağını ifade etmişti. (Power, 2021) Devamını okumak için…