Amerika’nın en etkili diplomatı Henry Kissinger, 100 yaşında hayatını kaybetti

Arda AKGÜL

“Kutuplaşmış yıllarda yaptığı en üst düzey diplomatlık, ABD’nin dünya ilişkilerini yeniden düzenledi.”

David Cohen

Çeviri

Kissinger; zekadan duyarlılığa, melankoliye, törpüleyiciliken vahşete kadar insan karmaşıklığının vücut bulmuş haliydi. | Stephen Ross/Redux

Reelpolitik sanatının amansız uygulayıcısı, küresel olaylar üzerinde büyük etkisi olan ve devam eden bir savaşı sona erdirdiği için Nobel Barış Ödülü kazanan Henry Kissinger hayatını kaybetti. Dönüştürücü diplomatik çabalarıyla dünyanın yeniden şekillenmesine yardımcı olan marifetli ve bilgili bir stratejist olan Kissinger 100 yaşındaydı.

Eski Dışişleri Bakanı, Amerika’yı Vietnam Savaşı’ndan çıkarma, Çin ile diplomatik ilişkileri başlatma ve Sovyetler Birliği ile gerilimi azaltma çabaları nedeniyle Başkan Richard M. Nixon ile sonsuza kadar bağ içinde kalacak. Kissinger’ın Nixon ve Başkan Gerald Ford ile birlikte yürüttüğü çalışmalar, dış politika söz konusu olduğunda Cumhuriyetçi Parti’nin kıdemli adamı rolünü kazandırdı. George C. Herring’ın Nixon ve Kissinger hakkındaki kitabı olan “Amerika’nın En Uzun Savaşı” yazdığı gibi, “Orta Amerikalı profesyonel politikacı ve Almanya doğumlu Harvard profesörü, geçmişleri oldukça farklı olsa da güç sevgisini ve ortak bir duyguyu, akışkan bir dünyayı tarihteki yerini alacak şekilde şekillendirmeye yönelik yakıcı bir hırsı paylaşıyorlardı. Yalnızlardı ve kendi mesleklerinde yabancılardı, belki de doğal olarak birbirlerine çekiliyorlardı.”

1973 yılında Kissinger, Vietnam Savaşı’nı sona erdiren bir anlaşmaya imza attığı için Kuzey Vietnamlı mevkidaşı Le Duc Tho ile Nobel Barış Ödülü’nü paylaştı. Nobel komitesi, 27 Ocak 1973’te imzalanan bu anlaşmanın “tüm dünyaya barış için bir sevinç ve umut dalgası getirdiğini” söyledi. Ancak Tho, barışın henüz gerçekleşmediğini ve savaşın Amerikan birlikleri dışında yeniden hız kazandığını söyleyerek ödülü kabul etmedi.

Uzun vadede daha önemli olan Nixon’ın Kissinger yardımıyla oradaki komünist hükümetle ilişkilerin kurulması ile Çin açılımı oldu. İkili aynı zamanda Sovyetler Birliği ile ilişkileri yumuşatma üzerinde de çalıştı. Bu gelişmeler, Nixon ve Kissinger’ın iki komünist süper gücü birbirlerine karşı oynattıkları ve Amerika’yı Vietnam’daki bu bataklıktan kurtarmaya da yardımcı olan bir taktik olarak ortaya çıktı. Kissinger şöyle demişti: “Bizim amacımız dış politikamızı duygusallıktan arındırmaktı.” Nixon ve Kissinger neredeyse tüm uluslararası konuları Soğuk Savaş perspektifinden gördüler, bu yüzden 1973 Yom Kippur Savaşı’nı sona erdirmek için giriştikleri çaba, Sovyetleri de kapsayan gerilimli bir strateji oyununa dönüştü. 1971’de yaşanan Hindistan-Pakistan savaşı da süper güç ilişkileri hakkında benzer hesaplar yapılmasına sebep oldu. Amerikalıların harita üzerinden gösteremedikleri Güney Amerika ve Afrika’daki politik gelişmeler Nixon ve Kissinger’ın ilgisini çekti. Her kriz ve zafer değerlendirildi. Ölümcül güç çoğu zaman denklemin bir unsuruydu. Stanley Karnow “Vietnam: A Story” isimi kitabında “Kissinger; zekadan duyarlılığa, melankoliye, törpüleyiciliken vahşete kadar insan karmaşıklığının vücut bulmuş haliydi.

Nixon’ın gizli ve nahoş entrikalarla dolu çevresine uyum sağladıkça ikili oynama konusunda bir yetenek kazanmayı başardı.” yazmıştı. Nixon’ı deviren Watergate skandalından etkilenmeyen Kissinger, yönetimin son günlerinde de etkisini korudu. Nisan 1973 tarihli bir Beyaz Saray kaydında Nixon’a “Bu ülkeyi kurtardınız Sayın Başkan. Tarih kitapları bunu yazacak, kimse Watergate’in ne anlama geldiğini bilmeyecek.” dediği duyuldu. Ağustos 1974’te Nixon istifa etse de Kissinger görevine devam etti. 1977’nin başlarında Ford, Kissinger’a Özgürlük Madalyası verirken “Bu Amerikalı tarihimizin en büyük Dışişleri Bakanıdır. Olağanüstü başarılarının eşi benzeri Amerikan tarihinde eşi benzeri görülmemiştir.” Dedi.

Heinz Alfred Kissinger, 27 Mayıs 1923’te Almanya’da, Ortodoks bir Yahudi ailesine doğdu. 1938’de Nazilerin Yahudilere karşı zulmünden dolayı New York’a gitti, yeni bir ad edindi ve daha sonra hem Amerikan vatandaşı hem de Amerikan askeri oldu. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya hakkındaki bilgisi, ona Ordu’da karşı istihbarat görevlisi rolü kazandırdı ve kendisi de bir mülteci olan akıl hocası Fritz Kraemer’la birlikte çalıştı. Savaştan sonra Kissinger’a Almanya’nın işgal edilmesinde önemli bir rol verildi. Kissinger daha sonra Harvard Üniversitesi’ne devam etti ve  orada ders verdi. 1957’de yayımlanan ‘Nükleer Silahlar ve Dış Politika’ kitabıyla dikkatleri üstüne çekti. Ayrıca Dwight Eisenhower, John F. Kennedy ve Lyndon B. Johnson’a danışmanlık yaptı ve Johnson’ın Kuzey Vietnam’ı müzakerelere dahil etme çalışmalarında yer aldı. 1968’de Cumhuriyetçi başkan adayı Nelson Rockefeller’a danışmanlık yapıyordu, ancak Rockefeller, Kissinger’ın başlarda pek de saygı duymadığı Nixon tarafından yenildi.

Karnow konu hakkında, “Nixon’ın adaylığı onu umutsuzluğa sürükledi. Korkusu, ülkenin bir antikomünist fanatik tarafından ele geçirileceğiydi. Ancak birkaç hafta içinde, hırsı onu yeniden düşünmeye itti. Nixon’ın ekibiyle iyi geçinmeye başladı.” demiştir. Kasım seçiminden haftalar sonra Nixon, Kissenger’ı ulusal güvenlik danışmanı yaptı. Kissinger ve başkanın askeri başdanışmanı General Alexander Haig, Nixon’ın dış politika merkezinde gücü aldılar ve bu durum, Nixon’ın genellikle Dışişleri Bakanı William Rogers, Savunma Bakanı Melvin Laird’ı ve onlar için çalışan diğer uzmanları sürekli olarak atlatmasına sebep oldu. Diplomatik nezaketler, sadece Kissinger’ın çıkarlarına hizmet ettiği zaman gösterildi.

Margaret MacMillan, “Nixon ve Mao: Dünyayı Değiştiren Hafta” adlı eserinde “Nixon, Sovyetler Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi Anatoly Dobyrnin’e Kissinger vesilesiyle çalışması gerektiğini söyledikten sonra, bu iki adam Kissinger’ın ofisinde düzenli olarak başka  kimse olmadan buluştular. Dobyrnin Beyaz Saray’a çalışan girişinden giriş çıkış yapıyordu. Zamanla, Kissinger’ın ofisini Sovyet elçiliğine doğrudan bağlayan özel bir telefon çekildi.” yazmıştır.

Kissinger, önce onu sonra Rogers’ı nihayetinde devre dışı bıraktı. 1973 Eylül’ünde, ulusal güvenlik danışmanlığı görevini bırakmadan Dışişleri Bakanı oldu. Ray Locker’ın ‘Haig’in Darbesi’ adlı kitabında yazdığına göre, Kissinger göreve ezici çoğunlukla onay aldığında çoğu senatör Kissinger’ı Nixon yönetiminin fırtına denizindeki istikrar adası olarak görüyordu. Nixon, Doğu enstitülerine güvenmiyordu (özellikle de Yahudi inancından gelen Ivy League mensuplarına), ancak Kissinger için bir istisna yaptı. Kissinger’ın Harvard  gibi yerlerdeki ‘yumuşak ve zayıf herifler’ ve ‘martini yudumlayan kalabalık’ hakkındaki Nixon’un laflarına tahammül edecekti. Bu iki adam arkadaş olmasa da ortaklardı. Konu hakkında Nixon ‘Farklılıklarımız ortaklığı sağlıyordu.” diyecekti. John A. Farrell, eserinde “Nixon ve Kissinger kendilerini Başkan Woodrow Wilson gibi ‘hayalperest’ ideologlara karşı prensipli gerçekçiler olarak görüyorlardı. Birlikte, dünyayı ustalıkla oynanması gereken karmaşık bir satranç tahtası gibi gördüler. Her şey bağlantılıydı.” şeklinde betimlemiştir. Herring’in Vietnam Savaşı üzerine yaptığı çalışmasında, “Sonuç, bazen kavram olarak cesur ve yaratıcı, bazen kaba ve icat edilmiş, bazen uygulamada parlak, bazen de beceriksiz; ‘barışın nesli’nin asil hedefine adanmış bir dış politika, ancak genellikle askeri gücün kullanımında acımasız ve sinikti.” demiştir.

1969 yılında başkan olduğunda, Nixon, Vietnam Savaşı’nın vahşi ve şekli net olmayan kaosunu devraldı. Bu kaos, Amerika Birleşik Devletleri’nde yarattığı çalkantı, Nixon’ın Başkan Yardımcısı Hubert Humphrey’e karşı seçilmesinin ana sebeplerinden biriydi. Karnow’un yazdığına göre, Kissinger Beyaz Saray’a yerleştiği gibi, Vietnam’ın geleceği hakkındaki değerlendirmelerini toplamaları için Washington ve Saigon’daki Amerikan yetkililerini yönlendirdi.

Amerika Birleşik Devletleri’ni Vietnam’dan çıkarmak için çalışırken Nixon ve Kissinger, Paris’te uzun süren müzakereleri Kuzey Vietnam’ı müzakerelerin zor olduğu noktalarda göz korkutmaya yönelik taktiklerle birleştirdi. Bu taktikler arasında büyük ölçekli bombalama saldırıları yapmak, (New York Times’ın James Reston’ın deyimiyle ‘Öfkeyle yapılan savaş’), Nixon’un nükleer silahları kullanacak kadar mantıksız olabileceği imasında bulunmak da vardı, ve buna ‘çılgın adam teorisi’ da denir.

Bu amansız çabanın ardındaki amaç, Amerikan birliklerini açık bir yenilgiye uğratmadan ya da ulusun süper güç statüsünü azaltmadan, “onurla barış” yaparak eve getirmekti.
Kissinger zaman zaman Amerika’nın savaş ortağı olarak sadece bir süre desteklenebileceğine dair ölümcül ve sonunda doğru olduğunu gösteren kaderci bir bakış açısıyla, Güney Vietnam’dan kimsenin haberi olmadan Kuzey Vietnam’la gizli müzakereler yaptı. ABD Dışişleri Bakanlığı da bu müzakerelerden uzak tutuldu. Kissinger bir noktada Nixon’a “Tek sorun 72’deki çöküşü engellemek” demişti; bu, Nixon’ın yeniden seçilme şansının Kuzey Vietnam’ın zafer almasıyla yok olmamasını sağlamak için Güney Vietnam’la ilgili soğukkanlı bir hesaplamaydı. Savaş kazanılamazdı ama aynı zamanda en azından hemen kaybedilemezdi.

Savaş, Ocak 1973’te imzalanan Paris Barış Anlaşmaları’na kadar devam etti. Sonunda Amerika’nın askerleri ve savaş esirleri eve döndü ancak çatışmalar kısa sürede yeniden başladı. 1975’in sonunda, Vietnam’ın tamamı komünistler tarafından yönetiliyordu ve komşu ülkeler Laos ve Nixon’un, Kissinger’ın desteğiyle 1970 baharında işgal ettiği Kamboçya da aynı durumdaydı. Çin’deki çabalar daha iyi sonuçlandı: Nixon’ın Şubat 1972’deki sürpriz ziyareti, bir dizi hesaplanmış hamleyle gerçekleşti. Bunlar arasında en önde gelenler, Temmuz 1971’deki Kissinger’ın 1949’da Mao Zedong’un iktidara gelmesinden bu yana bir ABD hükümet yetkilisinin yaptığı gizli ilk ziyaretiydi, ardından Ekim ayında bir ziyaret daha gerçekleşti. Farrell’ın yazdığına göre, Kissinger’ın ilk ziyareti gerilim romanlarının konusu gibiydi. Pakistan’dayken Kissinger hastalanmış numarası yaparak havaalanına kaçtı ve hatta kıyafetlerini bile geride bırakarak gizlice Pekin’e uçtu. Kissinger, 9 Temmuz 1971’deki buluşmalarında Çin Başbakanı Zhou Enlai’ye, “Çin Halk Cumhuriyeti’ne açık bir zihin ve kalple geldik’ dedi. İki Enlai ve Kissinger; Tayvan, Vietnam ve Kore gibi Asya’nın sıcak bölgeleri hakkında konuştular. İki gün sonra Kissinger, buluşmanın başarılı olduğuna dair önceden planlanmış bir sinyali, “Evreka’yı” gönderdi. MacMillan’a göre, Kissinger eve dönerken Pakistan’daki Amerikan büyükelçisine “Her şeyi istediğim gibi elde ettim. Benim açımdan tam bir başarıydı. Harika bir iş çıkardım.” dedi. Aylar sonra, Kissinger, zor durumda olan Çin’in “yüce lideri” Mao ile birlikte Nixon’ı ziyaret etti ve buluştu. O seyahatte, Kissinger gelecekteki ilişkilerin tonunu belirleyen ortak bir bildiri için titizlikle müzakere yürüttü. Yıllar sonra Kissinger “Her iki taraf için de zorunluluklar bir yakınlaşmanın gerçekleşmesini gerektirdi. diye yazdı.

İlişkiler kurulduğunda, Soğuk Savaş’ın güç dinamiği dramatik bir şekilde değişti. Sovyetler Birliği yeni bir ABD-Çin ortaklığından korkmaya başladı ve bu da Nixon-Kissinger’ın Leonid Brejnev’in durgun Sovyet rejimiyle silah kontrolü ve ticaret konularında atılımlar yapmasına yol açtı. Kissinger 1983’te verdiği bir röportajda “Pekin’le ilk temas kurduğumuzda Washington ve Moskova arasındaki diplomasinin buzlarının çözüleceğinden emindik, bu fırsatı değerlendirecektik.” diye konuyu değerlendirdi. Bu Nixon-Kissinger diplomasisi, uzun bir süper güç çıkmazı döneminin ardından dünya çapındaki ilişkilerin dinamiklerini sarsmaya hizmet etti. Dünyayı yeniden şekillendirmek, uzun müzakereler yürütme ve derinlemesine jeopolitik analiz yapma becerisinin yanıında herhangi bir diplomatın bilgisinin sınırlarını anlamayı da gerektiriyordu. Bunlar Kissinger’ın güçlü yanlarıydı. “Süper güçler genellikle ağır silahlı iki kör adam gibi davranırlar ve her biri mükemmel görüşe sahip olduğunu varsaydığı diğerinden daha ölümcül bir tehlike altında olduğuna inanır. Her iki taraf da sık sık belirsizlik, uzlaşma ve tutarsızlığın politika oluşturmanın özü olduğunu bilmelidir.” diye yazdı.

Eylül 1973’te ABD’nin yardımıyla Şili Devlet Başkanı Salvador Allende ordu tarafından devrildi. Bir Marksist olan Allende demokratik yollarla seçilmişti ancak Kissinger tarafından teşvik edilen Nixon bu örneğin “bulaşıcı” olabileceğinden korkuyordu. Allende öldü ve General Augusto Pinochet kanlı bir rejim başlattı. Kissinger’ın en anlamlı sözlerinden biri bu durum üzerine geldi. “Bir ülkenin kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden komünistleşmesine neden seyirci kalmamız gerektiğini anlamıyorum.” (Bu alıntı bazen sorumsuzluk yerine aptallık olarak çevriliyor, ancak demokratik süreçlere yönelik hor görme aynı anlamı ifade ediyor.)”

Bu dönemde Kissinger, adı ve imajı pek çok farklı şekilde anılan beklenmedik bir ünlü haline geldi. Adı genellikle hassas diplomasi gerektiren durumlarda ortaya çıkıyordu. Öyle ki, NFL’in (Ulusal Amerikan Futbolu Ligi) takımlarından biri olan Philadelphia Eagles’ın genel müdürü Jim Murray, ofisinde işlerin ne kadar karmaşık olduğunu anlatmak istediğinde”benim pozisyonumda tanıdığım en Henry Kissinger tipi işe sahipti” demişti. O dönemde “Kissinger” ya da “Dr. Kissinger” olmak, iş yerinizde, organizasyonunuzda, okulunuzda ya da rock grubunuzda her zaman barışı korumaya çalışan kişi olmak demekti. Günümüzde bunun bir karşılığı yok. Kissinger’ın Studio 54 gibi New York gece mekanlarında ünlülerle ve genellikle ünlü kadınlarla birlikte takıldığı biliniyordu. John Belushi (“Ben gerçekten çok şişman bir diplomatım”) ve geleceğin Senatörü Al Franken, NBC’nin “Saturday Night Live” programının ilk yıllarında onu canlandırdı ve Kissinger “The Dean Martin Celebrity Roast” gibi TV şovlarında yer aldı. 1976 yapımı Peter Sellers’in “The Pink Panther Strikes Again” komedisinde Kissinger olduğu bariz olan gür kaşlı, Alman aksanlı bir dışişleri bakanı yer aldı. Woody Allen da Kissinger’la alay eden “Kriz Adamları” adlı sahte bir TV belgeseli hazırladı ve Kissinger’ı konu alan bölüm “Harvey Wallinger’ın Hikayesi” oldu ancak PBS bu belgeselden çekindi ve rafa kaldırdı. Spor dünyası da onu sahiplendi. Kissinger 1975’te beyzbolun yıllık All-Star maçında ilk atışı yaptı. Bir yıl sonra, mekik diplomasisinin ustası Harlem Globetrotters’ın onursal üyesi seçildi ve bu basketbol takımının ilk onursal üyesi oldu. New York Cosmos’un sahipleri Kissinger’ın diplomatik becerilerini ve futbola karşı ömür boyu süren ilgisini kullanarak Brezilya’dan süperstar Pele’nin transfer edilmesine yardımcı oldular. Kissinger’ın göz önünde olma hevesi sık sık egosuyla dalga geçilmesine neden oluyordu. Bu konuda Barbara Walters, Kissinger 1980 yılında, genellikle komedyenlerin diğer komedyenlerle dalga geçmesine odaklanan bir organizasyon olan New York Friars Club tarafından “yılın adamı” olarak seçildiğinde, yayıncı “Onun hakkında söylemek isteyebileceğiniz her şeyi önce kendisi hakkında söylüyor” diye espri yapmıştı. Diğerleri, özellikle de Vietnam Savaşı’nı sona erdirmek için çalışanlar Kissinger’ı hor görüyordu. “Weather Underground’un kurucularından Mark Rudd, “Kırk yılı aşkın bir süredir Kissinger’ın Vietnam, Kamboçya, Laos, Şili ve diğer ülkelerde yüz binlerce kişinin toplu katliamını planladığı ve yürüttüğü için savaş suçu işlemekle suçlanacağına dair zayıf da olsa bir umut besledim” dedi.


Kissinger özellikle bombardıman saldırılarını ve diğer ölümcül taktikleri diplomatik koz olarak kullanmayı savunduğu için eleştirildi. Roman yazarı Kurt Vonnegut 1994’te “Henry Kissinger gibi bir adam için diplomaside bir jest olan sivil halka yönelik herhangi bir hava saldırısının dramı, insanın insana yaptığı icatların çoğunun insaniyet dışı olmasıyla alakalıdır” diye yazdı. Diğer bir romancı Joseph Heller 1979’da yazdığı “Good as Gold” kitabının bir bölümünü kahramanı Bruce Gold’un Kissinger’ın imajını yerle bir eden bir kitap yazma çabalarına ayırmıştır. Heller, “Gold’un muhafazakar görüşüne göre, Kissinger bir Bismarck, Metternich veya Castlereagh olarak değil, savaşa memnuniyetle giren ve Yahudilerin genel olarak sahip olduğu zayıflık ve acıya karşı o sempatiyi pek göstermeyen tiksindirici kişilik olarak anılacaktı.” demiştir.

“Kissinger’ın Yahudiliği, imajının önemli bir parçasıydı ve genellikle Amerika’nın İsrail’le karmaşık ilişkilerinde etkili olmuş gibi görünüyordu. O, ABD’nin dışişleri bakanı olarak görev yapmış ilk Yahudi idi. J.J. Goldberg, 1996 tarihli “Jewish Power” adlı bir kitapta, “Modern zamanlarda hiçbir Yahudi dünya sahnesinde daha büyük bir güce sahip olmamıştır,” şeklinde yazdı.. Ancak Yahudi topluluğu içinde sert eleştirmenleri vardı. Nixon yönetiminin, Sovyetler Birliği’ni zulüm gören Yahudi vatandaşlarına daha iyi muamele etmeye zorlamak için tasarlanan Jackson-Vanik Yasası’na karşı başarısız muhalefetine yardımcı oldu. Mısır ve Suriye’nin İsrail’e karşı sürpriz bir saldırı başlattığı 1973 Yom Kippur Savaşı sırasında sergilediği karmaşık denge oyunu yoğun eleştirilere maruz kaldı. İsrailli askeri kahraman Moshe Dayan, Kissinger’ın “İsrail’in güvenliğini petrol ülkelerinin iyi niyetine tercih ettiğinden” şikayet etti. Ford’un 1976 başkanlık seçimlerini Jimmy Carter’a karşı kaybetmesinin ardından Kissinger uluslararası ilişkiler konusunda danışman ve öğretim görevlisi olarak kariyerine devam etti.

Başkan Ronald Reagan daha sonra onu Orta Amerika Ulusal İki Partili Komisyonu’na başkanlık etmesi için atadı. Bu, Kissinger’ın görev yapacağı pek çok kurul ve komisyondan biriydi; örneğin Elizabeth Holmes, Silikon Vadisi’ndeki aşırı abartılı start-up’ı Theranos’un güvenilirliğini artırmak istediğinde, prestiji ikiye katlamak için Kissinger ve George Shultz’u göreve getirmişti. Kissinger üretken bir yazardı ve kariyeri üç ciltlik Beyaz Saray anılarıyla, “Beyaz Saray Yılları”, “Çalkantı Yılları” ve “Yenilenme Yılları”, zirveye ulaşmıştı. 2011 yılında yayınlanan “Çin Üzerine” adlı kitabında ise Çin’in dışa açılmasındaki rolünü ele aldı.

Ayrıca televizyonda ya da basılı yayınlarda bilinçli yorumlar yapacağına dair güvenirliğini her zaman korudu. Kissinger’ın Amerikan gücünün uygulamalarına yaklaşımı hiçbir zaman çok fazla değişmedi. her zaman Amerika’nın her yeni durumda ne yapması gerektiğine dair derinlemesine gerçekleri bulmaya çalıştı. “Güç dengesinin yönetimi kalıcı bir girişimdir, öngörülebilir bir sonu olan bir çaba değil… …Tarih ne dinlenme yeri ne de düzlük bilir.” şeklinde “Beyaz Saray Yılları” kitabında yazdı.

Yıllar boyunca, aday adaylarına küresel meseleler konusunda otorite havası vermesi için sık sık kendisinden yardım istendi. Şubat 2015’te Michael Crowley, birçok başkanlık adayının hala Kissinger’ı ziyaret etmeyi bir tür gereklilik olarak gördüğünü belirtti. Bir uzman, “Başkanlık için aday olanlar, kendilerini dış politika ile ilgili ciddi olarak göstermek için Kissinger’la görüştüklerini veya onunla görüştükleri şeklinde tanımlanmak isterler” dedi. O ayrıca alışılmadık bir düşünürdü. 2022’deki “Liderlik: Dünya Stratejisinde Altı Çalışma” adlı kitabını CNN’in Fareed Zakaria ile tartışırken, Ukrayna’ya karşı savaş açan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in amaçları konusunda farklı bir görüş sundu. Putin için “Bu iki şekilde yorumlayabilirsiniz, istisnasız bir şekilde yorumlandığı gibi onun imparatorluğu yeniden inşa etmek istediği şeklinde yorumlanır. Ama aynı zamanda, Rusya’nın göreceli zayıflamasını anlama olarak, iç durumun çok hızlı gelişmediği ve burada Batı’nın Ukrayna üzerinden yaklaştığı yorumlayabilirsiniz. … Ben bunu Rusya’nın ne derecede tolere edebileceğinin sınırlarını göstermek için neredeyse son bir eylem olarak yorumluyorum.” dedi. Temmuz 2023’te 100 yaşında, onur konuğu olarak Çin’e döndü. Çin lideri Xi Jinping, onu 52 yıl önce Zhou’nun kendisiyle buluştuğu aynı binada ağırladı. Jinping, “Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ilişkileri her zaman ‘Kissinger’ adıyla bağlantılı olacak” demişti.

Orjinal Makale:

Kissinger; zekadan duyarlılığa, melankoliye, törpüleyiciliken vahşete kadar insan karmaşıklığının vücut bulmuş haliydi. | Stephen Ross/Redux

Reelpolitik sanatının amansız uygulayıcısı, küresel olaylar üzerinde büyük etkisi olan ve devam eden bir savaşı sona erdirdiği için Nobel Barış Ödülü kazanan Henry Kissinger hayatını kaybetti. Dönüştürücü diplomatik çabalarıyla dünyanın yeniden şekillenmesine yardımcı olan marifetli ve bilgili bir stratejist olan Kissinger 100 yaşındaydı.

Eski Dışişleri Bakanı, Amerika’yı Vietnam Savaşı’ndan çıkarma, Çin ile diplomatik ilişkileri başlatma ve Sovyetler Birliği ile gerilimi azaltma çabaları nedeniyle Başkan Richard M. Nixon ile sonsuza kadar bağ içinde kalacak. Kissinger’ın Nixon ve Başkan Gerald Ford ile birlikte yürüttüğü çalışmalar, dış politika söz konusu olduğunda Cumhuriyetçi Parti’nin kıdemli adamı rolünü kazandırdı. George C. Herring’ın Nixon ve Kissinger hakkındaki kitabı olan “Amerika’nın En Uzun Savaşı” yazdığı gibi, “Orta Amerikalı profesyonel politikacı ve Almanya doğumlu Harvard profesörü, geçmişleri oldukça farklı olsa da güç sevgisini ve ortak bir duyguyu, akışkan bir dünyayı tarihteki yerini alacak şekilde şekillendirmeye yönelik yakıcı bir hırsı paylaşıyorlardı. Yalnızlardı ve kendi mesleklerinde yabancılardı, belki de doğal olarak birbirlerine çekiliyorlardı.”

1973 yılında Kissinger, Vietnam Savaşı’nı sona erdiren bir anlaşmaya imza attığı için Kuzey Vietnamlı mevkidaşı Le Duc Tho ile Nobel Barış Ödülü’nü paylaştı. Nobel komitesi, 27 Ocak 1973’te imzalanan bu anlaşmanın “tüm dünyaya barış için bir sevinç ve umut dalgası getirdiğini” söyledi. Ancak Tho, barışın henüz gerçekleşmediğini ve savaşın Amerikan birlikleri dışında yeniden hız kazandığını söyleyerek ödülü kabul etmedi.

Uzun vadede daha önemli olan Nixon’ın Kissinger yardımıyla oradaki komünist hükümetle ilişkilerin kurulması ile Çin açılımı oldu. İkili aynı zamanda Sovyetler Birliği ile ilişkileri yumuşatma üzerinde de çalıştı. Bu gelişmeler, Nixon ve Kissinger’ın iki komünist süper gücü birbirlerine karşı oynattıkları ve Amerika’yı Vietnam’daki bu bataklıktan kurtarmaya da yardımcı olan bir taktik olarak ortaya çıktı. Kissinger şöyle demişti: “Bizim amacımız dış politikamızı duygusallıktan arındırmaktı.” Nixon ve Kissinger neredeyse tüm uluslararası konuları Soğuk Savaş perspektifinden gördüler, bu yüzden 1973 Yom Kippur Savaşı’nı sona erdirmek için giriştikleri çaba, Sovyetleri de kapsayan gerilimli bir strateji oyununa dönüştü. 1971’de yaşanan Hindistan-Pakistan savaşı da süper güç ilişkileri hakkında benzer hesaplar yapılmasına sebep oldu. Amerikalıların harita üzerinden gösteremedikleri Güney Amerika ve Afrika’daki politik gelişmeler Nixon ve Kissinger’ın ilgisini çekti. Her kriz ve zafer değerlendirildi. Ölümcül güç çoğu zaman denklemin bir unsuruydu. Stanley Karnow “Vietnam: A Story” isimi kitabında “Kissinger; zekadan duyarlılığa, melankoliye, törpüleyiciliken vahşete kadar insan karmaşıklığının vücut bulmuş haliydi.

Nixon’ın gizli ve nahoş entrikalarla dolu çevresine uyum sağladıkça ikili oynama konusunda bir yetenek kazanmayı başardı.” yazmıştı. Nixon’ı deviren Watergate skandalından etkilenmeyen Kissinger, yönetimin son günlerinde de etkisini korudu. Nisan 1973 tarihli bir Beyaz Saray kaydında Nixon’a “Bu ülkeyi kurtardınız Sayın Başkan. Tarih kitapları bunu yazacak, kimse Watergate’in ne anlama geldiğini bilmeyecek.” dediği duyuldu. Ağustos 1974’te Nixon istifa etse de Kissinger görevine devam etti. 1977’nin başlarında Ford, Kissinger’a Özgürlük Madalyası verirken “Bu Amerikalı tarihimizin en büyük Dışişleri Bakanıdır. Olağanüstü başarılarının eşi benzeri Amerikan tarihinde eşi benzeri görülmemiştir.” Dedi.

Heinz Alfred Kissinger, 27 Mayıs 1923’te Almanya’da, Ortodoks bir Yahudi ailesine doğdu. 1938’de Nazilerin Yahudilere karşı zulmünden dolayı New York’a gitti, yeni bir ad edindi ve daha sonra hem Amerikan vatandaşı hem de Amerikan askeri oldu. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya hakkındaki bilgisi, ona Ordu’da karşı istihbarat görevlisi rolü kazandırdı ve kendisi de bir mülteci olan akıl hocası Fritz Kraemer’la birlikte çalıştı. Savaştan sonra Kissinger’a Almanya’nın işgal edilmesinde önemli bir rol verildi. Kissinger daha sonra Harvard Üniversitesi’ne devam etti ve  orada ders verdi. 1957’de yayımlanan ‘Nükleer Silahlar ve Dış Politika’ kitabıyla dikkatleri üstüne çekti. Ayrıca Dwight Eisenhower, John F. Kennedy ve Lyndon B. Johnson’a danışmanlık yaptı ve Johnson’ın Kuzey Vietnam’ı müzakerelere dahil etme çalışmalarında yer aldı. 1968’de Cumhuriyetçi başkan adayı Nelson Rockefeller’a danışmanlık yapıyordu, ancak Rockefeller, Kissinger’ın başlarda pek de saygı duymadığı Nixon tarafından yenildi.

Karnow konu hakkında, “Nixon’ın adaylığı onu umutsuzluğa sürükledi. Korkusu, ülkenin bir antikomünist fanatik tarafından ele geçirileceğiydi. Ancak birkaç hafta içinde, hırsı onu yeniden düşünmeye itti. Nixon’ın ekibiyle iyi geçinmeye başladı.” demiştir. Kasım seçiminden haftalar sonra Nixon, Kissenger’ı ulusal güvenlik danışmanı yaptı. Kissinger ve başkanın askeri başdanışmanı General Alexander Haig, Nixon’ın dış politika merkezinde gücü aldılar ve bu durum, Nixon’ın genellikle Dışişleri Bakanı William Rogers, Savunma Bakanı Melvin Laird’ı ve onlar için çalışan diğer uzmanları sürekli olarak atlatmasına sebep oldu. Diplomatik nezaketler, sadece Kissinger’ın çıkarlarına hizmet ettiği zaman gösterildi.

Margaret MacMillan, “Nixon ve Mao: Dünyayı Değiştiren Hafta” adlı eserinde “Nixon, Sovyetler Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi Anatoly Dobyrnin’e Kissinger vesilesiyle çalışması gerektiğini söyledikten sonra, bu iki adam Kissinger’ın ofisinde düzenli olarak başka  kimse olmadan buluştular. Dobyrnin Beyaz Saray’a çalışan girişinden giriş çıkış yapıyordu. Zamanla, Kissinger’ın ofisini Sovyet elçiliğine doğrudan bağlayan özel bir telefon çekildi.” yazmıştır.

Kissinger, önce onu sonra Rogers’ı nihayetinde devre dışı bıraktı. 1973 Eylül’ünde, ulusal güvenlik danışmanlığı görevini bırakmadan Dışişleri Bakanı oldu. Ray Locker’ın ‘Haig’in Darbesi’ adlı kitabında yazdığına göre, Kissinger göreve ezici çoğunlukla onay aldığında çoğu senatör Kissinger’ı Nixon yönetiminin fırtına denizindeki istikrar adası olarak görüyordu. Nixon, Doğu enstitülerine güvenmiyordu (özellikle de Yahudi inancından gelen Ivy League mensuplarına), ancak Kissinger için bir istisna yaptı. Kissinger’ın Harvard  gibi yerlerdeki ‘yumuşak ve zayıf herifler’ ve ‘martini yudumlayan kalabalık’ hakkındaki Nixon’un laflarına tahammül edecekti. Bu iki adam arkadaş olmasa da ortaklardı. Konu hakkında Nixon ‘Farklılıklarımız ortaklığı sağlıyordu.” diyecekti. John A. Farrell, eserinde “Nixon ve Kissinger kendilerini Başkan Woodrow Wilson gibi ‘hayalperest’ ideologlara karşı prensipli gerçekçiler olarak görüyorlardı. Birlikte, dünyayı ustalıkla oynanması gereken karmaşık bir satranç tahtası gibi gördüler. Her şey bağlantılıydı.” şeklinde betimlemiştir. Herring’in Vietnam Savaşı üzerine yaptığı çalışmasında, “Sonuç, bazen kavram olarak cesur ve yaratıcı, bazen kaba ve icat edilmiş, bazen uygulamada parlak, bazen de beceriksiz; ‘barışın nesli’nin asil hedefine adanmış bir dış politika, ancak genellikle askeri gücün kullanımında acımasız ve sinikti.” demiştir.

1969 yılında başkan olduğunda, Nixon, Vietnam Savaşı’nın vahşi ve şekli net olmayan kaosunu devraldı. Bu kaos, Amerika Birleşik Devletleri’nde yarattığı çalkantı, Nixon’ın Başkan Yardımcısı Hubert Humphrey’e karşı seçilmesinin ana sebeplerinden biriydi. Karnow’un yazdığına göre, Kissinger Beyaz Saray’a yerleştiği gibi, Vietnam’ın geleceği hakkındaki değerlendirmelerini toplamaları için Washington ve Saigon’daki Amerikan yetkililerini yönlendirdi.

Amerika Birleşik Devletleri’ni Vietnam’dan çıkarmak için çalışırken Nixon ve Kissinger, Paris’te uzun süren müzakereleri Kuzey Vietnam’ı müzakerelerin zor olduğu noktalarda göz korkutmaya yönelik taktiklerle birleştirdi. Bu taktikler arasında büyük ölçekli bombalama saldırıları yapmak, (New York Times’ın James Reston’ın deyimiyle ‘Öfkeyle yapılan savaş’), Nixon’un nükleer silahları kullanacak kadar mantıksız olabileceği imasında bulunmak da vardı, ve buna ‘çılgın adam teorisi’ da denir.

Bu amansız çabanın ardındaki amaç, Amerikan birliklerini açık bir yenilgiye uğratmadan ya da ulusun süper güç statüsünü azaltmadan, “onurla barış” yaparak eve getirmekti.
Kissinger zaman zaman Amerika’nın savaş ortağı olarak sadece bir süre desteklenebileceğine dair ölümcül ve sonunda doğru olduğunu gösteren kaderci bir bakış açısıyla, Güney Vietnam’dan kimsenin haberi olmadan Kuzey Vietnam’la gizli müzakereler yaptı. ABD Dışişleri Bakanlığı da bu müzakerelerden uzak tutuldu. Kissinger bir noktada Nixon’a “Tek sorun 72’deki çöküşü engellemek” demişti; bu, Nixon’ın yeniden seçilme şansının Kuzey Vietnam’ın zafer almasıyla yok olmamasını sağlamak için Güney Vietnam’la ilgili soğukkanlı bir hesaplamaydı. Savaş kazanılamazdı ama aynı zamanda en azından hemen kaybedilemezdi.

Savaş, Ocak 1973’te imzalanan Paris Barış Anlaşmaları’na kadar devam etti. Sonunda Amerika’nın askerleri ve savaş esirleri eve döndü ancak çatışmalar kısa sürede yeniden başladı. 1975’in sonunda, Vietnam’ın tamamı komünistler tarafından yönetiliyordu ve komşu ülkeler Laos ve Nixon’un, Kissinger’ın desteğiyle 1970 baharında işgal ettiği Kamboçya da aynı durumdaydı. Çin’deki çabalar daha iyi sonuçlandı: Nixon’ın Şubat 1972’deki sürpriz ziyareti, bir dizi hesaplanmış hamleyle gerçekleşti. Bunlar arasında en önde gelenler, Temmuz 1971’deki Kissinger’ın 1949’da Mao Zedong’un iktidara gelmesinden bu yana bir ABD hükümet yetkilisinin yaptığı gizli ilk ziyaretiydi, ardından Ekim ayında bir ziyaret daha gerçekleşti. Farrell’ın yazdığına göre, Kissinger’ın ilk ziyareti gerilim romanlarının konusu gibiydi. Pakistan’dayken Kissinger hastalanmış numarası yaparak havaalanına kaçtı ve hatta kıyafetlerini bile geride bırakarak gizlice Pekin’e uçtu. Kissinger, 9 Temmuz 1971’deki buluşmalarında Çin Başbakanı Zhou Enlai’ye, “Çin Halk Cumhuriyeti’ne açık bir zihin ve kalple geldik’ dedi. İki Enlai ve Kissinger; Tayvan, Vietnam ve Kore gibi Asya’nın sıcak bölgeleri hakkında konuştular. İki gün sonra Kissinger, buluşmanın başarılı olduğuna dair önceden planlanmış bir sinyali, “Evreka’yı” gönderdi. MacMillan’a göre, Kissinger eve dönerken Pakistan’daki Amerikan büyükelçisine “Her şeyi istediğim gibi elde ettim. Benim açımdan tam bir başarıydı. Harika bir iş çıkardım.” dedi. Aylar sonra, Kissinger, zor durumda olan Çin’in “yüce lideri” Mao ile birlikte Nixon’ı ziyaret etti ve buluştu. O seyahatte, Kissinger gelecekteki ilişkilerin tonunu belirleyen ortak bir bildiri için titizlikle müzakere yürüttü. Yıllar sonra Kissinger “Her iki taraf için de zorunluluklar bir yakınlaşmanın gerçekleşmesini gerektirdi. diye yazdı.

İlişkiler kurulduğunda, Soğuk Savaş’ın güç dinamiği dramatik bir şekilde değişti. Sovyetler Birliği yeni bir ABD-Çin ortaklığından korkmaya başladı ve bu da Nixon-Kissinger’ın Leonid Brejnev’in durgun Sovyet rejimiyle silah kontrolü ve ticaret konularında atılımlar yapmasına yol açtı. Kissinger 1983’te verdiği bir röportajda “Pekin’le ilk temas kurduğumuzda Washington ve Moskova arasındaki diplomasinin buzlarının çözüleceğinden emindik, bu fırsatı değerlendirecektik.” diye konuyu değerlendirdi. Bu Nixon-Kissinger diplomasisi, uzun bir süper güç çıkmazı döneminin ardından dünya çapındaki ilişkilerin dinamiklerini sarsmaya hizmet etti. Dünyayı yeniden şekillendirmek, uzun müzakereler yürütme ve derinlemesine jeopolitik analiz yapma becerisinin yanıında herhangi bir diplomatın bilgisinin sınırlarını anlamayı da gerektiriyordu. Bunlar Kissinger’ın güçlü yanlarıydı. “Süper güçler genellikle ağır silahlı iki kör adam gibi davranırlar ve her biri mükemmel görüşe sahip olduğunu varsaydığı diğerinden daha ölümcül bir tehlike altında olduğuna inanır. Her iki taraf da sık sık belirsizlik, uzlaşma ve tutarsızlığın politika oluşturmanın özü olduğunu bilmelidir.” diye yazdı.

Eylül 1973’te ABD’nin yardımıyla Şili Devlet Başkanı Salvador Allende ordu tarafından devrildi. Bir Marksist olan Allende demokratik yollarla seçilmişti ancak Kissinger tarafından teşvik edilen Nixon bu örneğin “bulaşıcı” olabileceğinden korkuyordu. Allende öldü ve General Augusto Pinochet kanlı bir rejim başlattı. Kissinger’ın en anlamlı sözlerinden biri bu durum üzerine geldi. “Bir ülkenin kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden komünistleşmesine neden seyirci kalmamız gerektiğini anlamıyorum.” (Bu alıntı bazen sorumsuzluk yerine aptallık olarak çevriliyor, ancak demokratik süreçlere yönelik hor görme aynı anlamı ifade ediyor.)”

Bu dönemde Kissinger, adı ve imajı pek çok farklı şekilde anılan beklenmedik bir ünlü haline geldi. Adı genellikle hassas diplomasi gerektiren durumlarda ortaya çıkıyordu. Öyle ki, NFL’in (Ulusal Amerikan Futbolu Ligi) takımlarından biri olan Philadelphia Eagles’ın genel müdürü Jim Murray, ofisinde işlerin ne kadar karmaşık olduğunu anlatmak istediğinde”benim pozisyonumda tanıdığım en Henry Kissinger tipi işe sahipti” demişti. O dönemde “Kissinger” ya da “Dr. Kissinger” olmak, iş yerinizde, organizasyonunuzda, okulunuzda ya da rock grubunuzda her zaman barışı korumaya çalışan kişi olmak demekti. Günümüzde bunun bir karşılığı yok. Kissinger’ın Studio 54 gibi New York gece mekanlarında ünlülerle ve genellikle ünlü kadınlarla birlikte takıldığı biliniyordu. John Belushi (“Ben gerçekten çok şişman bir diplomatım”) ve geleceğin Senatörü Al Franken, NBC’nin “Saturday Night Live” programının ilk yıllarında onu canlandırdı ve Kissinger “The Dean Martin Celebrity Roast” gibi TV şovlarında yer aldı. 1976 yapımı Peter Sellers’in “The Pink Panther Strikes Again” komedisinde Kissinger olduğu bariz olan gür kaşlı, Alman aksanlı bir dışişleri bakanı yer aldı. Woody Allen da Kissinger’la alay eden “Kriz Adamları” adlı sahte bir TV belgeseli hazırladı ve Kissinger’ı konu alan bölüm “Harvey Wallinger’ın Hikayesi” oldu ancak PBS bu belgeselden çekindi ve rafa kaldırdı. Spor dünyası da onu sahiplendi. Kissinger 1975’te beyzbolun yıllık All-Star maçında ilk atışı yaptı. Bir yıl sonra, mekik diplomasisinin ustası Harlem Globetrotters’ın onursal üyesi seçildi ve bu basketbol takımının ilk onursal üyesi oldu. New York Cosmos’un sahipleri Kissinger’ın diplomatik becerilerini ve futbola karşı ömür boyu süren ilgisini kullanarak Brezilya’dan süperstar Pele’nin transfer edilmesine yardımcı oldular. Kissinger’ın göz önünde olma hevesi sık sık egosuyla dalga geçilmesine neden oluyordu. Bu konuda Barbara Walters, Kissinger 1980 yılında, genellikle komedyenlerin diğer komedyenlerle dalga geçmesine odaklanan bir organizasyon olan New York Friars Club tarafından “yılın adamı” olarak seçildiğinde, yayıncı “Onun hakkında söylemek isteyebileceğiniz her şeyi önce kendisi hakkında söylüyor” diye espri yapmıştı. Diğerleri, özellikle de Vietnam Savaşı’nı sona erdirmek için çalışanlar Kissinger’ı hor görüyordu. “Weather Underground’un kurucularından Mark Rudd, “Kırk yılı aşkın bir süredir Kissinger’ın Vietnam, Kamboçya, Laos, Şili ve diğer ülkelerde yüz binlerce kişinin toplu katliamını planladığı ve yürüttüğü için savaş suçu işlemekle suçlanacağına dair zayıf da olsa bir umut besledim” dedi.


Kissinger özellikle bombardıman saldırılarını ve diğer ölümcül taktikleri diplomatik koz olarak kullanmayı savunduğu için eleştirildi. Roman yazarı Kurt Vonnegut 1994’te “Henry Kissinger gibi bir adam için diplomaside bir jest olan sivil halka yönelik herhangi bir hava saldırısının dramı, insanın insana yaptığı icatların çoğunun insaniyet dışı olmasıyla alakalıdır” diye yazdı. Diğer bir romancı Joseph Heller 1979’da yazdığı “Good as Gold” kitabının bir bölümünü kahramanı Bruce Gold’un Kissinger’ın imajını yerle bir eden bir kitap yazma çabalarına ayırmıştır. Heller, “Gold’un muhafazakar görüşüne göre, Kissinger bir Bismarck, Metternich veya Castlereagh olarak değil, savaşa memnuniyetle giren ve Yahudilerin genel olarak sahip olduğu zayıflık ve acıya karşı o sempatiyi pek göstermeyen tiksindirici kişilik olarak anılacaktı.” demiştir.

“Kissinger’ın Yahudiliği, imajının önemli bir parçasıydı ve genellikle Amerika’nın İsrail’le karmaşık ilişkilerinde etkili olmuş gibi görünüyordu. O, ABD’nin dışişleri bakanı olarak görev yapmış ilk Yahudi idi. J.J. Goldberg, 1996 tarihli “Jewish Power” adlı bir kitapta, “Modern zamanlarda hiçbir Yahudi dünya sahnesinde daha büyük bir güce sahip olmamıştır,” şeklinde yazdı.. Ancak Yahudi topluluğu içinde sert eleştirmenleri vardı. Nixon yönetiminin, Sovyetler Birliği’ni zulüm gören Yahudi vatandaşlarına daha iyi muamele etmeye zorlamak için tasarlanan Jackson-Vanik Yasası’na karşı başarısız muhalefetine yardımcı oldu. Mısır ve Suriye’nin İsrail’e karşı sürpriz bir saldırı başlattığı 1973 Yom Kippur Savaşı sırasında sergilediği karmaşık denge oyunu yoğun eleştirilere maruz kaldı. İsrailli askeri kahraman Moshe Dayan, Kissinger’ın “İsrail’in güvenliğini petrol ülkelerinin iyi niyetine tercih ettiğinden” şikayet etti. Ford’un 1976 başkanlık seçimlerini Jimmy Carter’a karşı kaybetmesinin ardından Kissinger uluslararası ilişkiler konusunda danışman ve öğretim görevlisi olarak kariyerine devam etti.

Başkan Ronald Reagan daha sonra onu Orta Amerika Ulusal İki Partili Komisyonu’na başkanlık etmesi için atadı. Bu, Kissinger’ın görev yapacağı pek çok kurul ve komisyondan biriydi; örneğin Elizabeth Holmes, Silikon Vadisi’ndeki aşırı abartılı start-up’ı Theranos’un güvenilirliğini artırmak istediğinde, prestiji ikiye katlamak için Kissinger ve George Shultz’u göreve getirmişti. Kissinger üretken bir yazardı ve kariyeri üç ciltlik Beyaz Saray anılarıyla, “Beyaz Saray Yılları”, “Çalkantı Yılları” ve “Yenilenme Yılları”, zirveye ulaşmıştı. 2011 yılında yayınlanan “Çin Üzerine” adlı kitabında ise Çin’in dışa açılmasındaki rolünü ele aldı.

Ayrıca televizyonda ya da basılı yayınlarda bilinçli yorumlar yapacağına dair güvenirliğini her zaman korudu. Kissinger’ın Amerikan gücünün uygulamalarına yaklaşımı hiçbir zaman çok fazla değişmedi. her zaman Amerika’nın her yeni durumda ne yapması gerektiğine dair derinlemesine gerçekleri bulmaya çalıştı. “Güç dengesinin yönetimi kalıcı bir girişimdir, öngörülebilir bir sonu olan bir çaba değil… …Tarih ne dinlenme yeri ne de düzlük bilir.” şeklinde “Beyaz Saray Yılları” kitabında yazdı.

Yıllar boyunca, aday adaylarına küresel meseleler konusunda otorite havası vermesi için sık sık kendisinden yardım istendi. Şubat 2015’te Michael Crowley, birçok başkanlık adayının hala Kissinger’ı ziyaret etmeyi bir tür gereklilik olarak gördüğünü belirtti. Bir uzman, “Başkanlık için aday olanlar, kendilerini dış politika ile ilgili ciddi olarak göstermek için Kissinger’la görüştüklerini veya onunla görüştükleri şeklinde tanımlanmak isterler” dedi. O ayrıca alışılmadık bir düşünürdü. 2022’deki “Liderlik: Dünya Stratejisinde Altı Çalışma” adlı kitabını CNN’in Fareed Zakaria ile tartışırken, Ukrayna’ya karşı savaş açan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in amaçları konusunda farklı bir görüş sundu. Putin için “Bu iki şekilde yorumlayabilirsiniz, istisnasız bir şekilde yorumlandığı gibi onun imparatorluğu yeniden inşa etmek istediği şeklinde yorumlanır. Ama aynı zamanda, Rusya’nın göreceli zayıflamasını anlama olarak, iç durumun çok hızlı gelişmediği ve burada Batı’nın Ukrayna üzerinden yaklaştığı yorumlayabilirsiniz. … Ben bunu Rusya’nın ne derecede tolere edebileceğinin sınırlarını göstermek için neredeyse son bir eylem olarak yorumluyorum.” dedi. Temmuz 2023’te 100 yaşında, onur konuğu olarak Çin’e döndü. Çin lideri Xi Jinping, onu 52 yıl önce Zhou’nun kendisiyle buluştuğu aynı binada ağırladı. Jinping, “Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ilişkileri her zaman ‘Kissinger’ adıyla bağlantılı olacak” demişti.

Orjinal Makale: Henry Kissinger, diplomat who helped to reshape the world, dies at 100

Photo: “Kissinger personified human complexity — his characteristics ranging from brilliance and wit to sensitivity, melancholy, abrasiveness and savagery,” one author wrote. | Stephen Voss/Redux

Total
0
Shares
Previous Post

Aşırı Sağ Hareketi Dublin’de Alarm Veriyor – Neler Oluyor?

Next Post

Marine Le Pen, sertleştirilmiş göçmen yasa tasarısında büyük zafer elde etti

Related Posts