Giriş
2022, Avrupa’nın lider ülkelerinden Fransa’da seçim yılı oldu… 10 ve 24 Nisan 2022 tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık başına giden Fransız halkı, 12 ve 19 Haziran 2022 tarihlerinde ise parlamento seçimleri için bir kez daha vatandaşlık görevlerini yerine getirdiler. Kısa dönemde yaşanan bu dört seçim turu sonucunda, Beşinci Cumhuriyet’in sekizinci Cumhurbaşkanı olan genç liberal siyasetçi Emmanuel Macron, beş yıl daha Fransa Cumhurbaşkanı olarak görev yapmaya hak kazandı. Bu makalede, Fransa’nın 2022 yılındaki seçimlerini ve bu ülkenin gelecek beş yılında yaşanabilecek gelişmeleri analiz edeceğim.
2022 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
10 Nisan 2022 tarihinde ilk turu yapılan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri, anketlerin büyük ölçüde doğrulandığı bir yarışa sahne oldu ve neticede ikinci tura Cumhurbaşkanı Macron’la birlikte aşırı sağcı kabul edilen Ulusal Birlik Partisi (Rassemblement National, eski adıyla Front National/Ulusal Cephe) lideri Marine Le Pen kaldı. Birinci tur sonucunda; oyların yüzde 27,6’sını toplayan Macron ilk sıraya yerleşti. Rusya-Ukrayna Savaşı öncesinde Avrupa Birliği (AB) Konseyi Dönem Başkanı olarak gösterdiği aktif tavır ve politikalarla bir ara anketlerde halk desteği yüzde 30’ları aşan Macron, seçim kampanyası dönemini ise oldukça sessiz geçirdi ve iç politik meseleler ve seçim kampanyasından ziyade dış politikayla ilgilenmeyi tercih etti. Bunun da etkisiyle olsa gerek, Macron’un ilk turdaki halk desteği yüzde 27-28 seviyesine geriledi. Buna karşın, Macron, AB yanlısı ve serbest piyasa ekonomisi taraftarı Fransa siyasetinin merkezinin desteğini alarak güçlü konumunu korumayı başardı. Macron’un 2017 seçimlerinde ilk turda yalnızca yüzde 24 oy alabildiğini de bu noktada hatırlamak gerekir.
İlk turu yüzde 23,41 destekle ikinci sırada tamamlayan Marine Le Pen ise, Fransa’da merkezin politikalarından rahatsız olan popülist sağın en başarılı temsilcisi olarak siyasi yükselişini sürdürmeyi başardı. Nitekim 2017 seçimleri ilk turunda yüzde 21,3 oy alan Le Pen, aşırı sağda Eric Zemmour gibi bir popüler bir adayın oylarını bölmesine rağmen, yüzde 23,41 oyla kısmi bir oy artışı sağlamayı başardı. Seçim kampanyası döneminde aşırı sağcı fikirleriyle Le Pen’i bile gölgede bırakan Zemmour’un ve Nicolas Dupont-Aignan ve lideri olduğu popülist sağ çizgideki Débout La France (Ayağa Kalk Fransa) partisinin oyları da Le Pen hanesine yazılırsa, Fransa’da popülist sağın artık yüzde 30’ları aşan yüksek ve kalıcı bir desteğe ulaşmayı başardığı söylenebilir.
Seçimde atak yapmayı başaran bir diğer isim ise, 2017 seçimlerinde yüzde 19,6 oyda kalan aşırı sol La France Insoumise (Boyun Eğmeyen Fransa) partisi lideri Jean-Luc Mélenchon oldu. Mélenchon, solun güçlü adayı olarak merkez solun da desteğiyle yüzde 20 bandını aştı ve yüzde 21,96 gibi yüksek bir oy oranına ulaştı. Seçim öncesinde bazı anketlerde bir ara yüzde 20’lere yaklaşan Eric Zemmour ise yüzde 7,05 oy alarak beklentilerin altında kaldı. Benzer şekilde, Cumhuriyetçiler (Les Républicains) partisi adayı Valerie Pécresse (yüzde 4,79) ve Sosyalist Parti (PS) adayı Anne Hidalgo da (yüzde 1,74) yüksek beklentilerin altında kaldılar ve ilk turda açık farkla elendiler.
24 Nisan 2022 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turunda ise, Macron, yüzde 42’ye karşı yüzde 58 oyla rahat bir şekilde yeniden seçildi. İki aday, 2017 seçimlerinde olduğu gibi, ikinci tur öncesinde canlı yayınlanan bir televizyon tartışmasında karşı karşıya geldiler. 20 Nisan tarihinde yapılan tartışma genel anlamda ortada geçmesine ve net bir galip olmamasına karşın, rakamlara ve konulara -görevde olmasının da etkisiyle- daha hâkim olduğu gözlemlenen Macron, türban (başörtüsü) yasağı (kamusal alanda türbanı yasaklamanın ülkede bir iç savaş çıkarması riski) ve Le Pen’in Rusya ile yakın ilişkileri (Putin yönetimine yakın bir Rus bankasından kredi alması) gibi konular üzerinden de Le Pen’i eleştirerek puan topladı. Le Pen’in avantajlı olduğu düşünülen alım gücü ve enflasyon gibi konularda da kendini savunmayı başaran Macron, gençliği ve karizmatikliğinin de etkisiyle başarılı bir sınav verdi ve kararsız Fransız seçmeni kendisine oy vermeye ikna etti. Ayrıca birinci turdan sonra seçim kampanyasına da hız veren Macron, böylelikle, başarılı çalışmalarının karşılığını almış oldu. Ancak Marine Le Pen’in ulaştığı yüksek oy oranları, Fransa’nın devam eden ekonomik sorunları ve Le Pen’in siyaset için genç sayılabilecek yaşı da düşünüldüğünde, beş yıl sonra Marine Le Pen’in Cumhurbaşkanlığına ulaşmasını ve aşırı sağın iktidara gelmesini engellemek sorunsalı Fransa ve Avrupa’da devam edecek gibi görünüyor.
Toplam 48 milyon 600 bin kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede, seçime katılım birinci turda yüzde 75, ikinci turda ise yüzde 72’de kalırken, Macron’un yüksek oy oranlarına ulaşmasında, solun (Jean-Luc Mélenchon) oylarını da Cumhuriyetçi çizgide büyük ölçüde kendisine çekmeyi başarmasının etkili olduğu söylenebilir. Macron seçimi anlamlı bir farklı kazanmasına karşın, seçime katılım oranının çok yüksek seviyelere ulaşamaması, solcu seçmenin Macron’a ve yapmak istediği neoliberal reformlara duyduğu tepkiyi gösteriyor. Yine de, seçimin yüzde 16 gibi anlamlı bir farkla sonuçlanması, Fransa’da aşırı düşüncelere karşı bilincin halen yüksek olduğunu gösteriyor. Fakat 2002 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci turunda merkez sağın adayı Jacques Chirac’ın Marine Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen karşısında yüzde 82 gibi rekor bir oya ulaştığı düşünülürse, bu konudaki reflekslerin zayıflamaya başladığı da rahatlıkla iddia edilebilir.
Seçimin ardından hemen harekete geçen Cumhurbaşkanı Macron, kısa sürede yeni kabinesini açıkladı. Jean Castex ve hükümetinin istifa etmesinin ardından Başbakanlık görevine getirilen Elisabeth Borne’un kurduğu kabinede -ki Edith Cresson’dan sonra Fransa tarihindeki ikinci kadın Başbakan olmuştur-, Fransa’nın Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı görevine Londra Büyükelçisi Catherine Colonna getirildi. Michèle Alliot-Marie’den sonra bu makama atanan ikinci kadın olan Colonna dışında, tartışmalı bir isim olmasına karşın koltuğunu koruyan İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire ve Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti gibi isimler kabinedeki görevlerine devam ettiler. Ayrıca eski Denizaşırı Topraklar Bakanı Sebastien Lecornu Savunma Bakanı, eski Hükümet Sözcüsü Gabriel Attal da Kamu Harcamaları İşlerinden Sorumlu Bakan olarak görevlerine devam edecekler. Kabinede en çok dikkat çeken kişi ise, siyaset geçmişi olmayan ve Eğitim ve Gençlik Bakanı olarak atanan Senegal asıllı tarihçi Pap Ndiaye oldu. Kabinede ayrıca, Sağlık Bakanlığına Brigitte Bourguignon, Çalışma Bakanlığına Olivier Dussopt, Ekolojik Geçiş ve Bölgesel Uyum Bakanlığına Amelie de Montchalin, Dayanışma, Özerklik ve Engelli Bireyler Bakanlığına Damien Abad, Yüksek Öğrenim ve Araştırma Bakanlığına Sylvie Retailleau, Tarım Bakanlığına Marc Fesneau, Dönüşüm ve Kamu Hizmeti Bakanlığına Stanislas Guerin, Denizaşırı Topraklar Bakanlığına Yael Braun-Pivet, Kültür Bakanlığına Rima Abdul Malak, Enerji Geçiş Bakanlığına Agnes Pannier-Runacher, Spor, Olimpik ve Paralimpik Oyunlar Bakanlığına Amelie Oudea-Castera getirildi. Ek olarak, kabinede Hükümet Sözcülüğü görevine Olivia Gregoire getirilirken, Devlet Bakanlıklarına da yeni bazı isimler atandılar.
2022 Fransa Parlamento Seçimleri
12 ve 19 Haziran tarihlerinde iki turlu olarak yapılan 2022 Fransa parlamento seçimleri sonucunda ise, Cumhurbaşkanı Macron ve partisi Rönesans (eski adıyla LREM/Cumhuriyet Yürüyüşü), meclis çoğunluğunu kaybettiler. İki turlu seçim, Fransa’da aşırı sağın yükselişini doğrularken, Cumhurbaşkanı Macron’un ikinci beş yılının kolay geçmeyeceğinin da sinyallerini verdi.
Seçim öncesinde, Richard Ferrand’ın lideri olduğu ve Cumhurbaşkanı Macron’un kurduğu LREM veya yeni ismiyle Renaissance (Cumhuriyet Yürüyüşü/Rönesans) partisi, François Bayrou’nun lideri olduğu liberal çizgideki MoDem (Demokrat Hareket), merkez sağ çizgideki Agir, LREM’den ayrılanların kurduğu merkez sol çizgideki Territoires de progrès (TDP), eski Başbakan Édouard Philippe’in kurduğu Horizons ve Philippe Hardouin’in lideri olduğu En Commun partileriyle birlikte Ensemble (Birlikte) veya Ensemble Citoyens (Birlikte Yurttaşlar) adlı merkez/liberal çizgide bir seçim ittifakı oluşturmuştu.
Buna karşılık olarak, Jean-Luc Mélenchon’un Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda eriştiği yüksek oy oranlarıyla umut haline gelen sol/aşırı sol/yeşiller de, NUPES-Nouvelle Union populaire écologique et sociale (Yeni Ekolojik ve Toplumsal Halkçı Birlik) adlı yeni bir seçim ittifakı inşa etmeyi başarmıştı. Mélenchon’un LFI’si (Boyun Eğmeyen Fransa) dışında Fransız Sosyalist Partisi (PS), Fransız Komünist Partisi, EELV-Europe Écologie Les Verts (Avrupa Ekolojisi Yeşiller), Sol Parti, Picardie Debout, Génération écologie ve Les Nouveaux Démocrates (ND) gibi partilerin dahil olduğu bu ittifak, seçimler sonucunda Ulusal Meclis’te yüksek sayıda koltuğa ulaşmayı başardı ve solun iktidar umudunu ayakta tuttu. Buna karşın, Mélenchon’un Başbakan olma iddiası bu seçimlerle birlikte hayallere karıştı ve muhtemelen Jean-Luc Mélenchon’un siyasi liderlik kariyeri (kendi isteğiyle) emekliye ayrılacak olması nedeniyle sona erdi.
Marine Le Pen’in kurduğu ve Jordan Bardella liderliğindeki Ulusal Birlik (Rassemblement National) partisi ile Christian Jacob liderliğindeki merkez sağın iddialı partisi Cumhuriyetçiler ise, seçimlere herhangi bir ittifaka dahil olmadan girme kararı almışlardı. Bu partilerden Ulusal Birlik tarihinin en yüksek koltuk sayısına ulaşmayı başarırken, Cumhuriyetçiler de hükümetin devamı için en kilit parti haline geldi.
Cumhurbaşkanı Macron, seçim öncesinde henüz Nisan ayında kazandığı zaferin ardından Fransız halkının sağduyulu hareket edeceğine inanıyor ve ülkede istikrarı temsil ederek yine bir şekilde zafer kazanacağını düşünüyordu. Seçim öncesinde Ukrayna’ya resmi bir ziyaret gerçekleştiren Macron, Cumhurbaşkanı ile hükümetin uyumlu çalışamadığı “cohabitation” ihtimalinin Fransız halkınca desteklenmeyeceğine güveniyordu. Ayrıca Chirac döneminde yapılan anayasal değişiklikle birlikte, Fransa’da Cumhurbaşkanlığı ile parlamento seçimleri birbirlerine yakın tarihlere alınmış ve bu sayede yarı-Başkanlık sistemi içerisinde daha güçlü hükümetlerin oluşması amaçlanmıştı. Ancak seçim sonuçları, Macron’un liberal reformlarına yönelik ülkede yükselen tepkiyi gösterirken, aşırı sağ ve aşırı solun çok güçlenmesinin Fransız demokrasisi için yeni ve zorlu bir sürece neden olacağını öngörmek için de kâhin olmaya gerek yok… Bunların yanı sıra, 12 Haziran’da yapılan ilk turda katılım oranı yüzde 47,5 seviyesinde kalırken, ikinci turda da oran yüzde 46 seviyesinde kaldı. Bu rakamlar oldukça düşük gözükmesine karşın, Fransa’da parlamento seçimlerine katılımın son yıllarda genelde bu seviyelerde kaldığını da hatırlamak gerekiyor. Ancak halkın özellikle de gençlerin seçimlere yönelik ilgisizliğinin gerçekten ülkede ciddi bir sorun haline gelmeye başladığı da yadsınamaz bir gerçek. Devamını okumak için…
- 15.Sayımızı kitapyurducom‘da basılı olarak satın alabilirsiniz.
- Ayrıca dijital olarak shoiper mağazamızdan da satın alabilirsiniz.
Dergimize fongogo platformundan abone olarak bize destek olabilir ve ödüller kazanabilirsiniz.